20

Fıkıhtaki en temel bilgilerden biri şudur: Kadına cihat farzı ayın değildir. Sadece olağanüstü şartlar gerektirdiğinde kadına da cihat meydanlarına inmesi farzı ayın olur. Öyle bir durumda da kadın, yapabildiği ne ise onu yaparak cihada iştirak eder. Uhud’da ve daha sonraki meydanlarda bu görülmüştür. Bakara suresinin iki yüz seksen altıncı âyeti olan: ‘Allah bir kişiye kaldıramayacağını yüklemez.’ Hükmü, bu fıkıh kuralının aslını oluşturmaktadır. Kadın, siyer kitaplarında okuduğumuz o meşhur şecaatleri icra etme durumunda değildir. Allah Teâlâ onu, o şekilde yaratmamıştır.

Kadın ve cihat üzerine konuşurken, cihadı kılıçla ve okla yapılan çeşidiyle ortaya çıkardığımızda bu kural geçerlidir. İslam’ın ilk gününden itibaren bütün mü’minler bilirler ki cihat, Allah’ın adını yükseltmenin adıdır. Uhud’daki cihat da, Allah’ın adını yüceltme yolunda engel çıkaranlara karşı yapılmış fiili bir eylemdi. Neticede Allah’ın adı en yüce olsun isteniyordu. Minareden ezanı ilan eden müezzin, mü’minlerin önüne geçip namaz kıldıran imam, bir çocuğa Kur’an harflerini öğreten muallim, iman davasını duymamışlara duyurmak için yola çıkan, mü’minlerin Allah’ı öğrenmeleri için kitap yazan müellif, şeytanın hamlelerine karşı nefsini terbiye etmeye çalışan mü’min Allah yolunda cihat eden mücahittir. Bunlar ve bunlar gibi Allah ve Resûlü’nün razı olacağı işleri yapanlar için bir erkek kadın ayrımı yoktur. Erkek ve kadının ortak paydası kulluktur. Kul olarak ikisi de Allah’ın rızasını kazanmakla yükümlüdürler. Kim ne kadar kazanırsa onun cinsiyetine bakılmayacaktır da. Kur’an indiği günden beri bu büyük gerçeği ilan etmektedir: ‘İster erkek olsun, ister kadın olsun, benim yolumda çaba gösterenlerden kimsenin çabasını boşa çıkarmayacağım.’ (Âl-i İmran, 195) ebedî olarak cari olacak kanun budur. Ölçü, erkeklik veya kadınlık değil Allah yolunda çaba gösteriyor olmaktır. Bir başka kanun da, herkesin yaratıldığı gücü ile sınırlı bir yükümlülük taşıyacağı gerçeğidir.

Kadını evinin çobanı yapan ve evinde ona Allah’ın razı olacağı bir program veren Allah Teâlâ’dır. Kadın, evindeki çalışma programında imanını güçlü tutarak Rabbinin rızasını kazanabilir. Onun için netice, Allah’ın razı olması ile tahakkuk ettikten sonra bulunduğu yerin ev olması önemli değildir. O sonucu getiren ev olarak adlandırılmış olsa bile orası cihat meydanıdır. ‘Davamız uğrunda cihat edenleri, bize varan yollara muhakkak yöneltiriz.’ (Ankebût, 69) Ev veya cami, meydan veya medrese, ticaret veya infak, hastalık veya sıhhat, köy veya şehir; değişen bir şey yoktur. Gaye Allah’ı kazanmak ise Allah, O’na açılan bütün yolları kendisine gidilen yol olarak belirlemiştir. Erkeğe de kadına da bu yolları açmıştır. Ne erkeğin, mücahit doğurup büyütme ecrini kıskanmasına gerek vardır ne de kadının, Halid bin Velid gibi elinde şu kadar kılıcın parçalanacağı bir meydan kahramanlığı yapmayı kıskanmasına gerek vardır. Allah’ın rızası gaye, O’nun Şeriat’ı da ölçü alındığında Halid kadındır, kadın da elindeki kılıcıyla Halid’dir. Kaderi yazan ve rolleri belirleyen Allah olduğuna göre, O’nun kaderine ve belirlediği rollere razı olan kadın da erkek de kazanacktır. Bu kazanma mücadelesinin adı cihattır. Kazanan herkes de mücahittir.

Halid veya Halid doğurmak, dünyanın Allah’ın hükmüne teslim edilmesinde birbirini tartan şeyler değildir. Doğurulmamış Halid nasıl meydanlarda olabilirdi? Halid doğurmak, Halid olmaktır. Halid’i iffeti ile ayakta tutan kadın da Halid’dir. Halid’in elindeki kılıcı görüp, o kılıca güç katan enerjiyi görmezden gelemeyiz.
Ahmed bin Hanbel’i, İmam olarak destanlaştırmak onun gece yarısında ders için hazırlayan dul bir kadını unutmamayı gerektirmektedir. Vitrinde Ahmed bin Hanbel duruyor olsa da onu, mü’minlere kazandıran anneyi melekler unutmamışlardır.

Kadın, anneliğinin ve eşliğinin içini doldurabildiği sürece her mücahidin aslıdır. Mücahit, meydanlarda elinde dokuz kılıç parçalanan yiğit ise, kadın onun arkasında duran güçtür. Mücahit, sabahlara kadar seccadesinde, akşama kadar da rahlesinde duran âlim ise onun mürekkebi ve heyecanı olan gizli güç kadındır. Allah yolunda mal infak eden, ordular kuran cömert adamlar, dinlerini ayağa kaldırırken ellerinden tutan kadınların desteği ile çıkmışlardır yola. Kadın, hayatın yarısı olduğu gerçeği, cihadın her çeşidinde onun kâh arkada duran desteği, kâh iten gücü durumundadır. Görüntüye değil de hakikate bakınca bunu görmek kolaydır.
Kadının cihadın alt yapısını oluşturan kimliğini anlamada hiçbir örneğe dalmaya gerek yoktur. Sadece Hadice validemizin, Hıra’dan inen eşi Peygamber aleyhisselama verdiği desteğin bugünkü neticesi ele alınarak da sonuca ulaşabiliriz. Nerede kaldı ki, İslam toplumunda kadın, ahlâktır, fazilettir, iffettir. İslam da, ahlâk, fazilet ve iffet dinidir. Herkes kaderin ona biçtiği role razı olur ve o rolü iyi oynarsa kazanır. Kazandığı da Allah’ın rızasıdır. Kurala uyuldukça sonuç endişesi yoktur: ‘Erkek veya kadın, kim mü’min olarak iyi amel işlerse biz ona hoş ve huzurlu bir hayat yaşatırız ve yine böylelerini yapageldikleri en güzel şey ne ise ona göre ödüllendireceğiz.’ (Nahl, 97)

Şeytanın, kimi zaman küfür ehlini önümüze çıkarıp onlara imrendirmeye çalışması, onun şeytanlığının sonucu olduğu gibi, kadının önüne erkeği, erkeğin önüne de kadını çıkarması da şeytanlığının gereğidir. Şeytanın erkeği kadınla engellemesi, kadını da erkekle engellemesi bizim için bir özür değildir. Mü’min, özür belirleyerek ömür geçiremez. Özürleri aşma yolunda mücadele ettiği zaman kazanır. Erkek kadını, kadın da erkeği tamamlayan bir hayat yaşarken erkeksiz kadın, kadınsız erkek iddiamız nasıl olabilir? Hangi cihat erkeksiz gerçekleşebilir ve hangi erkek kadınsız vardır?

Erkeklerin meydanlardaki görevlerini terk edip evlerde neticesi cihat olacak görevler talep etmeleri bir tersliktir. Kadınların da evlerindeki asil görevlerini yok sayıp, meydanlarda görev talep etmeleri bir tersliktir. Herkes konduğu yerde durduğunda ve ihlasla vazifesini yaptığında sonuç Allah’ın rızasıdır. Allah’ın rızasından daha büyüğü yoktur ve olamaz.
Ekmeğin aslı buğdaydır. Buğdayı ekmekleştiren süreçteki su, tuz, maya ise kesinlikle buğday kadar olmalarını sağlamaz. Asıl olan buğday oldukça, ekmek buğdaydan yapıldıkça tuz ve su ikinci derecede kalacaktır. Yeryüzündeki ilahî proje insan eksenli olarak kadere yazıldığına göre insan doğuran kadın, kadının ve erkeğin aslıdır. Kadın veya erkeğin ortaya koyduğu bütün eylemlerde kadının ekmekte un olma özelliği vardır. Allah’ın adını yücelten müezzinde kadının etkisi un niteliğindedir. Âlimin kitabında kadının varlığı hakikattir. Şehidin kefensiz kimliğinde kadının payı vardır. Kadın bunu bilsin veya bilmesin yerden göğe kadar hakikat budur. Ne erkeğin bunu itiraf etmemesi ne de kadının böyle bir gerçekten habersiz olması sonucu etkilemez. Kadın, minareye tırmanmasa da, mihraba geçip namaz kıldırmasa da, cephede kılıç kullanmasa da mücahittir. Onun cihadı ile cihat kaimdir.
Keşke Yok Ama!
Keşke bu hakikati bilen kadınların doğurduğu çocuklar olarak siyaset meydanına çıkabilmiş olsaydık. Cihadı bu denli genişliği ile tanıyabilse idik, kızın güzelini, soylusunu, zenginini kabul eden ama dindar olanını kaçırmamayı öğütleyen nebevî ikazı idrak edebilse idik! Keşke, geçmişe esef manasına yoktur ama yarınları planlarken keşke demenin sakıncası olmasa gerek.
Keşke her âlimin arkasında onu ayakta tutan bir kadın görebilse idik.
Keşke çocuklarımıza iyi bir okul, iyi bir öğretmenden önce iyi bir anne bulabilse idik. Çocuklardan önce annelerini eğitebilse idik, hafız çocuktan daha önemlisinin Kur’an’a adanmış annenin önemini bilebilse idik, keşke!

Cihat niyetinin ve cihat diye yapılmaya çalışılan amellerin, kadının gerçek kimliği ve değeri anlaşılmadıkça meyve vermeyeceğini, cihat aşısının kadın olduğunu anlayabilsek çok şey anlamış olurduk. Kadınsız cihat eksiktir. Çünkü o insanın yarısıdır. Durduğu yerde cihat üreten kimliği ile kadın, mücahidedir. Evinde eşini bekleyen, bebeğini sallayan, örgü ören, bulaşık yıkayan, temizlik yapan, Kur’an okuyan, zikir yapan, banyoda eşi için güzelleşen, cilt bakımı yapan kadın mücahidedir. Çünkü kaderin ona biçtiği rol budur. O rolünde ihlaslı olduğu sürece yerli yerindedir. Yeri de cihat meydanıdır. Kılıçsız ama kılıç tutanı doğuran, kalemsiz ama kaleme mürekkep olan, sesi mahrem ama müezzin büyüten kadın olduğu gibi cihattadır. Duaya kalkmış elleri de, nasır tutmuş elleri de mücahit elidir. Diliyle, bedeniyle, yüreğiyle ve varlığı ile cihattır o. Ordusunu ondan oluşturanlar zafer kazanırlar. Saflarına kadını alabilenler İslam’ın gayesini yakalamış olurlar. Onun kıymetini bilenler gününü ve yarınını değerlendirmiş olurlar.
Cihat ise maksat, işte cihat budur. Mücahit aranıyor ise, mücahit de budur.

Nureddin Yıldız Hocaefendi / ElifElif “Müslüman Kadının Şahsiyeti” Kış Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 616 49 17 – 0542 482 56 76

Categories:

Comments are closed