10
İletişim kişiye değil kişiyle yapılır. Yani karşılıklıdır. Kısa ve öz olarak iletişimi; ”anlamak ve anlaşılmak” olarak tanımlayabiliriz.

 

Anlamak, anlaşılmaktan önce gelir. Çünkü anlayamadığımız birisi tarafından anlaşılmış olmayı bekleyemeyiz. Anlamak ise “dinlemeyi” ön plana çıkarır. Ancak dinleyenler anlayabilirler. Ama nasıl dinleyenler? Dinler gibi yapanlar değil. Göz, kulak ve gönül birlikteliği içerisinde dinleyebilenler. Cevap vermek için değil; anlamak, dert ortağı olmak ve çözüm üretmek için dinlemek. İşte bu tarz bir dinleme de karşındakinin ruhunu, kendi ruhunla ağırlamayı gerektirir. Bir de bu tür bir dinleme, eşler ve aile bireyleri arasındaki bir dinleme ve anlama ise, bu aile bireyleri birbirlerine gerçekten değer veriyorlar ve birbirlerini gerçekten anlıyorlar demektir.

 
Günümüz toplumu ise; nefis, şeytan, medya ve ahiret endişesi olmayan çevrenin etkisiyle çok kazanmak, çok harcamak, teknolojik aletlerin en son versiyonunu kullanmak, çok tatil yapmak, geniş evler, lüks arabalar, tatil köyleri veya yazlıklar vb. sınırsız istek ve arzular neticesinde “dünyevileşme” katsayısını sürekli yükseltmiştir. Bu dünyevileşmenin sonucunda, aile bireyleri de çalışmak ve kazanmak adına birbirlerinin yüzünü göremediği, akşamları her bireyin kendi sanal (teknolojik) dünyasında yaşadığı ve haftada sadece bir gün kahvaltı sofrasında buluşabilen bireyler haline gelmiş oldu.

 
Hasbelkader evde bir araya gelen aile bireyleri de bu zamanlarını teknolojiye kurban olarak verdiler. Birbirlerinin örtüleri, cennet ve sükunet sebebi olacak eşler arasına teknoloji; bir engel, set veya kuma gibi giriverdi. Aynı çatı altında ama ayrı odalarda ve kendi sanal âlemlerinde bir aile profili ortaya çıkmış oldu. Hani şöyle bir söz var; “En uzak mesafe ne Hindistan ne de Çin’dir. En uzak mesafe, yan yana oturduğu halde birbirini anlamayan ve birbirine ulaşamayan iki insan arasındaki mesafedir.” Aile bireyleri de aynı çatı altında, yan yana ama mesafelerin olduğu bir anlayışla yaşamaya başladılar. Evlerini ve karşılıklı muhabbetlerini birinci adres yapamayan aile bireylerinin evleri, asıl cazibe merkezi olmaktan çıkacak, evlerinin dışı daha çekici ve yaşanılabilir bir alan olarak görülmeye başlanacaktır.

 
Teknolojiyi, kulluk ve insanlık kalitemizin artmasına hizmet ettiremediğimiz müddetçe, teknoloji bizim aile bağlarımızı, muhabbetlerimizi ve sayılı olan nefeslerimizi çalmaya devam edecektir. Bizler evlerimizi; Kıblegâh Evler ve cennetin bekleme salonları haline getirmek zorundayız. Bunu başarabilmek için de evlerimizin ortamını; mescid, medrese, atölye, vakıf, temiz ve düzenli, dengeli ve tutumlu evler haline getirmek zorundayız.

 
Müslüman aileler, gündemlerini Rabbimiz’in razı olacağı şekilde oluştur(a)madıkça başkalarının ve teknolojinin dikte ettiği (yönlendirdiği) gündemler ve oyuncaklarla (televizyon, cep telefonu, internet vb.) yaşamak zorunda kalacaklardır. Başkalarının veya sanal dünyaların oluşturduğu gündemleri “hayat” diye yaşayanlar, Rabbimiz’e Kur’an ve Sünnet ölçüleri üzerinden hesap vereceklerini de unutmamalıdırlar. Bu sebeple, acilen yaradılış gayelerimize ve Rabbimiz’in bizler için belirlemiş olduğu asıl gündemimize dönmemiz gerekiyor. Bunu, teknolojiye ve onun bütün aletlerine rağmen yapabilmeliyiz.

 
Teknoloji birçok şeyi değiştirmiş ve geliştirmiş olabilir ama sırattan geçme şartları Âdem aleyhisselamdan beri aynı şartlardır. Mekânlar, aletler ve şahıslar değişse de Rabbimiz’in kullarını hesaba çekeceği şartlar hiç değişmemiştir. Teknoloji ve onun getirdiği aletler bizlere, kulluk görevimizi daha rahat ve daha kaliteli yapabileceğimiz “zamanlar” kazandırmalı, bilgilerimizi ve ilmimizi artırmamıza hizmet etmelidir. Eğer böyle ol(a)muyorsa, tersi yani ömrümüzün heba edilmesi kaçınılmaz demektir.

 
1430 küsur yıl öncesinden “helal-haram” belirlenmiş, ölçü konulmuştur. Bu ölçülerle İslam’ı, Sahabeyi Kiram efendilerimiz radıyallahu anhumun yaşamış ve bu yaşayışları da Rabbimiz tarafından Kur’an-ı Kerim’deki ayetlerle onaylanmıştır. Günümüzde de İslam’ın ölçüleri aynen devam etmekte, değişen ise sadece teknoloji ve onun ürünleridir. Bir de bu teknoloji ve imkânlarla birlikte Müslümanların değişen hayat tarzları, dünyaya bakış açıları, konforları ve ehli keyifliğidir. Hiçbir teknolojik gelişme bizleri, dünyada kalıcıymış gibi yaşatmamalıdır. Teknoloji ve onun ürünleri veya aletleri bizlerin gafletini değil, kulluk ve insanlık hassasiyetimizi artırmalıdır. İnsan aklı ve eli ile yapılan teknolojik aletler; çok hassas işler, ölçümler ve kayıtlar yapıyorsa ahiret terazisinin de o denli hassas ve ince tartacağı üzerinde bizleri ciddi ciddi düşündürmeli ve bizleri Rabbimiz’e ve O’nun emir ve yasaklarına daha da yaklaştırmalıdır.

 
Bütün bunlardan sonra, aile bireyleri arasındaki iletişimi daha sağlıklı bir şekilde yürütmek için neler yapabiliriz? İşte bazı teklifler;
 Evlerimizi, hayatımızın en cazip mekânları haline getirmeliyiz.

 
 Güneşe endeksli bir hayat yaşamalı ve dünyanın, erken uyananlara ait olduğunu idrak etmeliyiz.
 Evimizde; “Yaratan Rabbin’in adıyla oku!” ayetini yol haritası yaparak bir kitaplık ve kütüphane oluşturmalıyız,
 Ailece “Kur’an-ı Okuma ve Anlama” saatlerimiz olmalıdır.
 Ailece yemek yeme saatleri belirlemeli, bu saatlere herkesin uymasını sağlamalı ve yemeklerimiz aynı zamanda birbirimizle dertleşme zamanları da olmalıdır.
 Anne ve babalar çocuklarına; “Anne ve babamın bizlerden daha değerli, daha önemli ve daha öncelikli bir meselesi yok.” mesajını vermelidirler.
 Ailece hadis-i şerif okumaları yapmalı, okuma saatleri ve sohbet saatleri planlanmalı ve okunan hadisler hayata geçirilmelidir.
 Haftada veya on beş günde bir aile bireylerinin teklif edeceği gündemlerle “Aile Meclisi Toplantıları” düzenlenmeli, aile bireyleri bu toplantılarda her şeylerini birbirleri ile paylaşmalıdırlar. Birbirimizi dinlemezsek başkaları dinler ve başkalaştırır.
 Aile bireyleri sadece bireysel olarak değil, ailece de etkinlikler yapmalıdır. Bu etkinlikler; evin içinde birlikte oyun oynamaktan tutun da evin dışında sılayı rahim başta olmak üzere hasta ziyaretleri, kültür gezileri, yaşlı ve muhtaç Müslümanları ziyaret etmek vb. birçok konu ve alanda olabilir.
 Aile fertlerinin teknolojik aletlerle tek başına kalmalarını önlemek adına, bu aletlerden birlikte (ailece) faydalanabilmek en güzelidir. Bunun için de aile bireyleri birlikte Ümmet-i Muhammed’i anlatan, Ümmet’in dertleri ile dertlenen ve bizleri uyutan ve uyuşturan değil, aksiyon insanı yapacak film, belgesel vb. şeyleri seyredebilirler.(Mesela; benim şu anda aklıma gelen bir film; ”Zehra’nın Gözleri”)
 Annelerin anneliklerini hiçbir şekilde ikinci plana atmadan, çocuklarının ilk ve tek öğretmeni olduklarını; babaların da “Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyunuz…” (Tahrîm, 6) ilahi emrindeki sorumluluğunu hiçbir zaman unutmamaları gerekmektedir.
Yukarıda tekliflere her anne baba daha birçok etkinlikle katkıda bulunabilir. Yeter ki evlerimizin, dinin de dünyanın da alt yapısı olduğunu idrak edelim. Hayatın provasının olmadığını, hesapsız ve kayıtsız hiçbir anımızın bulunmadığını, hayatın kısa, vazifelerin ağır ve fırsatların da geçici olduğunu unutmayalım.

 
Şu iki sözle de yazımızı nihayete erdirelim. “Hiç bir zaman gökten gül yağmaz, daha fazla gül istiyorsak daha çok gül fidanı dikmeliyiz.” “Başağın iyi yetişmesine engel, zararlı otlar değil, çiftçinin ihmalidir…”

 
Selam ve dua ile

 

Fahri Sevimli / ElifElif “İletişimdeki Hedeflerimiz ve Engellerimiz” Sonbahar Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54 

Categories:

Comments are closed