“Allah’a güzel bir borç verecek olan kimdir? Artık Allah, bunu kendisi için kat kat artırır. Onun için oldukça üstün ve onurlu bir ecir vardır.” Rabbimiz’in vaadine göre yalnızca Zülcelal’in rızasını gözeterek yaptığımız her sadakayı ve işlediğimiz her güzelliği, kendisine verilmiş bir borç olarak kabul eder. Bunun karşılığını da kat kat ödeyeceğini bildirir.

 

İmanımızın ilk göstergesi merhamettir. Merhamet ise üzüntü duymak ve şefkat göstermektir. Merhametimizin olgunca tezahürü ise infaktır. Çünkü infak, cömertliğin gösterimidir. Cennet de cömertlerin yurdudur. O hâlde malımızı, canımızı, bedenimizi, tüm benliğimizi Allah’a adamak ancak cömert bir kalbin bileceği meziyettir.

 

İslam’da her konunun belirlenmiş bir usulü olduğu gibi infak etmenin de şartları vardır. Gerçek bir infak; ihlâsın, merhametin, şefkatin ve diğergamlığın bolca yer aldığı yüreğin mahzun gönüllere değmesidir. Bu şekliyle Rabbimiz’in hoşnutluğunun aranmasıdır. İnfakın bir diğer nüansı ise çok sevdiğimiz maldan harcamamızdır.

 

İnsanın fıtrî olarak mala ve dünyalığa meyli fazladır. Ancak nefsimizin bu direncine karşı “Kişi sevdiği şeylerden az olsun çok olsun muhtaçlara verdiği zaman ayetle müjdelenen iyiliğin en güzel derecesine, yani ‘birr’e ulaşmış olur.” haberine tutunarak bilinçleniriz. Bir diğer ifadeyle mü’min kimliğimiz bunu gerektirdiği için infak ruhuna bürünürüz. Gerek gülümsememizle gerek bedenimizle, fikirlerimizle gönüllere su serpmek; övülmeye layık bir iştir. Kur’an-ı Kerim, bu özellikleri barındıran mü’minleri sürekli övüyor. Ecirlerinin büyük olduğunun sinyalini veriyor. Bu noktada Efendimiz sallallahu aleyhi ve selem döneminde yaşanan bir kıssayı paylaşmak isabetli olacaktır.

 

İbn-i Mesud radıyallahu anh anlatıyor: “Kim Allah’a güzel bir borç verirse Allah ona bunun karşılığını kat kat verir.” Ayetin indiğini duyan Ebu Dahdah radıyallahu anh, vakit kaybetmeden hemen koşarak Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellemın yanına geldi. O’na:

 

“Anam babam sana feda olsun ey Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem! Allah hiçbir şeye muhtaç değilken bizden borç mu istiyor?” diye sordu. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem:

 

“Evet, bununla sizi cennete koymak istiyor.” buyurdu. Ebu Dahdah:

 

“Şimdi ben Rabbim’e borç verirsem bunun için beni ve çocuklarımı cennete koyacağını taahhüt mü ediyor?” diye sordu. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem:

 

“Evet”, buyurdu. Ebu Dahdah, elini Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve selleme uzatarak:
“Öyleyse elini bana uzat ey Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve sellem! Benim iki bahçem var; biri yukarıda, diğeri aşağıda. Vallahi bunlardan başka da bir şeyim yok, ikisini de Allah’a borç vermek istiyorum.” dedi. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve selem:

 

“Onlardan birini Allah için bağışla, diğerini kendi ve ailenin geçimi için bırak.” buyurdu.
Ebu Dahdah:

 

“Büyük olan ve çok sevdiğim altı yüz ağaçlı hurma bahçemi Rabbim’e borç veriyorum.” dedi. Allah Resûlü sallallahu aleyhi ve selem:
“Öyle ise Allah Celle Celaluhu buna karşılık sana cenneti verecektir.” buyurdu.

 

Ebu Dahdah’ın engin gönlüne binaen payımıza düşeni elbette anladık. Yaratıcımız’a, sonsuz lütfuyla biz kullarına kapılarını sonuna dek açan Rabbimiz’e güzel borçlar gönderelim. Kör bataklıkta debelenen nefsimizi maddeye kul olmaktan çıkarıp kalbimizdeki dünya sevgisine panzehir üretelim. Zengin ve fakiri dayanışmayla kenetleyen, kötü fikirleri bir bir çözen, kalpleri bağlayan infakla; İslam barış ve kardeşlik temeline bir tuğlayı da biz örelim. Üstelik Rabbimiz’in müjdesiyle karşılığını katbekat göreceğimiz cennetlerde buluşma ümidi önümüzde ışıldarken… Ecmaîn.

 

ElifElif Dergisi – Sizden Gelenler / Nur Civirci

Categories:

Comments are closed