13

Mesele kadın değil İNSAN meselesidir. Batı medeniyeti, insanı kaybetti. Batı medeniyetine insanını kaybettiren gaflet, bizim batı taklitçilerinin hâlâ ve her şeye rağmen gayesidir.

Batı’nın insanı iyi durumda olsaydı Hümanizm diye bir şey hiç doğar mıydı? Medeniyetin seviye ölçüsü dayandığı kültürün insana verdiği değerdir. Batı’nın medeniyeti insanı bir batağa sokmuş, kadının çocuğun ne durumda olduğunu araştırmaya lüzum var mı? İnsana Allah’ın kulu olduğu için sevgi ve saygı gösteriyorlar mı? Aksine paralıysa, güçlüyse, ünlüyse saygı gösterirler. Kadına, insan olduğu için; kadına, anne olduğu için saygı gösteriyorlar mı? Hayır! Kadın onlar için dişiliği ile önemlidir. Bunun dışında Batı, kadına ancak; zengin olursa, güçlü olursa, ünlü olursa mecburen saygı gösterir.

Batı’nın çağdaş kadını, televizyon dizilerindeki kadındır. ‘Kadının evin dışında çalışmaya mecbur olması ailenin mukaddes mâhiyetini sarstı, kadınlar güya geniş hürriyetlere kavuştu ama ellerinden en mühim eğitimcilik görevi alındı. Aile terbiyesi eski sağlamlığını kaybetti. Milletlerin temelini teşkil eden ve ailede muhafaza edilen manevi değerler kayba uğradı.’ (Pirenne)

Batı’nın ünlü tarihçisi Pirenne: ‘Kadının, (sözde) hürriyete kavuşması, ailenin mukaddes mahiyetini yıktı. Evlilik, kolayca çözülen bir mukavele hâlini aldı’ diyordu. Modernliğin kadın erkek eşitliği, büyük efsanelere ve boş hayallere dayanıyor çünkü. Kadını ev ve aile içinden soyutlayarak tanımlayan bir girişimdir.

Kadını ev ve aile içinden soyutlayarak tanımlayan bir girişimdir. Bütün modernlik ihtiraslarına rağmen kadın-erkek eşitliği en fazla kapitalizmin işine yaramıştır. Kadının benliğini, ev ve aileyi ötekileştirerek kurmasına yarıyor. Anneliği tasfiyeye yarıyor, rekabeti kocayla ya da erkekle yapmaya davetiye çıkarıyor. Bir idealite olarak bu “cinsiyet eşitliği”, ilginç sonuçlara götürüyor insanları. Eşitlik kadına bir kurtuluş teolojisi olarak sunuluyor ve kadının dışlama, şiddet, işsizlik, yalnızlık vb. sorunlarının bununla aşılacağı varsayılıyor.

‘Ekonomik ve sosyal hayat, gittikçe daha geniş ölçüde kadının da çalışmasını zorlayacak şekilde gelişiyor. Savaştan sonra birçok kadın gelirlerini artırmak için evinden ayrılmak durumunda kaldı. Kadınlar güyâ geniş hürriyetlere ve haklara kavuştu ama ellerinden eğitimcilik görevi de alınmış oldu. Kadının hürriyete kavuşması ailenin mukaddes mahiyetini yıktı. Evlilik gitgide, daha geniş ölçüde, bağlandığı kadar kolaylıkla çözülen bir bağ hâlini aldı. Kadının evin dışında çalışmaya mecbur olması, çocukları yuvalara-kreşlere emanet etme alışkanlığını doğurdu. Aile terbiyesi eski mahiyetini kaybetti. Milletlerin çatısını teşkil eden orta sınıflarda gelenekler, ahlak, terbiye, ailede muhafaza edilirdi. Bunların hepsi geriledi, kayba uğradı. Herkes için aynı olan konfor, mahrem hayatın şahsiyetini hatta zarafetini ortadan kaldırır…

Aile münasebetleri bu yönde değişti. Aile eskiden, yuvanın bekçisi ve çocuklarının eğiticisi olan kadın etrafında şekillenmiş sosyal bir hücre idi. Bugün kadının da yuva dışında hayatı var. Küçük çocuklar, kreşlere emânet edilir; sonra okula, daha sonra askere giderler. Eğitimleri standartlaşmıştır. Seçkinliği oluşturan incelikler ortadan kalkmış, cemiyet gerçekçilik iddiasında bulunan bir kalabalık hâlini almıştır. Kadının mesleki ve sosyal alanda erkek gibi olması, onu çevreleyen saygının da kaybolmasına yol açmıştır.’ (Pirenne)

Yaşar Değirmenci / ElifElif “Müslüman Kadının Şahsiyeti” Kış Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 616 49 17 – 0542 482 56 76

Categories:

Comments are closed