23

Korkuları dürenler,
Ölümü öldürenler,
Rabb’inin huzuruna Peygamber’le gelenler…

 
Ölüm… Hareket eden eller bir daha kalkmayacak, atan kalp bir daha atmayacak, kelimeler ağızdan bir daha çıkmayacak, eller sevdiği insanlara bir daha dokunmayacak, göz sevdiğini bir daha göremeyecek… Düşününce kabul edilesi asla değil tüm bu söylenenler. Sonrası olmayan bir bitiş çıldırtabilir insanı. Peki, Ümmet-i Muhammed’in şehadetle dirilmeyi arzulaması da nedir? Batının elinde hançerlerle tasvir ettiği ve hiç sevmediği Azrail aleyhisselamı misafirlerin en güzeli, en değerlisi, ulaştırılabilecek en güzel haberin habercisi gibi karşılayan Ümmet-i Muhammed bu noktaya nasıl ulaştı?

 
Bir anne düşünün ki yavrularına cihad meydanını ölmeden terk etmemelerini emrediyor. Bir kardeş düşünün, kardeşinin Allah yolunda parçalara ayrılmak için yaptığı duaya ‘âmin’ diyor… Bir gelin düşünün daha evliliğinin ilk gününde eşini, Allah yolunda bedenini paramparça etmesi için cihada yolluyor. Bir ordu düşünün ki en az düşmanının yaşamayı istediği kadar ölümü istiyor… Bir teşkilat düşünün ki yegâne gayesinin Allah yolunda şehit olmak olduğunu haykırıyor. Bu düşüncedir işte ölümü öldüren, çaresiz bırakan. Kâfirlerin elini kolunu bağlayan, çıldırtan ruh budur. Onun içindir ki küfür tek millet olup bu ruhu yok etmenin uğruna her türlü mücadeleyi yapmaktadırlar.

 
İzzetin ancak ve ancak Allah’a kulluk ve O’nun yolunda mücadelede olduğunu, vücudundaki her zerre ile haykırmanın adıdır şehadet. Allah’ı ve meleklerini İslam dinini yüceltme sevdalısı olduğuna şahit tutmaktır.
“Allah yolunda öldürülenleri sakın ölü sanmayın. Bilakis onlar diridirler; Allah’ın lütuf ve kereminden kendilerine verdikleri ile sevinçli bir hâlde Rabbleri yanında bol bol nimetler içindedirler.”

 
Rabb’imiz bize şahadeti böyle anlatıyor. Yok olmak zannedilen ölümün, şehadetle nasıl da şaha kalkış olduğunu müjdeliyor. Peygamber’inin diliyle övüyor sonra şehadeti: “Allah Teâlâ kendi yolunda cihada çıkan kimseye, ‘onu sadece benim yolumda cihat, bana iman, benim resullerimi tasdik yola çıkarmıştır’ buyurarak kefil olur. Allah, ‘o kimseyi şehit olursa cennete koyacağım, gazi olursa manevi ecre ve dünyalık ganimete kavuşmuş olarak evine döndüreceğim’ diyerek kefil olmuştur. Muhammed’in canını kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki Allah yolunda açılan bir yara, kıyamet gününde açıldığı gündeki şekliyle gelir: Rengi kan rengi, kokusu misk kokusudur. Muhammed’in canını kudretiyle elinde tutan Allah’a yemin ederim ki eğer Müslümanlara zor gelmeseydi, Allah yolunda cihada çıkan hiçbir seriyyenin arkasında asla oturup kalmazdım. Fakat maddî güç bulamıyorum ki onları sevk edeyim, onlar da bu gücü bulamıyorlar. Benden ayrılıp geride kalmak ise onlara zor geliyor. Muhammed’in canını elinde tutan Allah’a yemin ederim ki Allah yolunda cihat edip öldürülmeyi, sonra cihat edip yine öldürülmeyi, sonra tekrar cihat edip tekrar öldürülmeyi çok arzu ederdim.”

 
Evet, Allah’ın dinini yüceltmek için ne gerekiyorsa onu yapıp şehit olma arzusuyla yanan biri yatağında bile ölse şehittir ancak şehadetin zirvesi, canını Allah için vermek, kanını son damlasına kadar Allah yolunda damlatmaktır. Duralım ve düşünelim… Şehadeti getiren ölüm bir daha asla tekrarı olmayacak bir vedadır bu dünyaya ve tüm sevdiklerine. Kelimelerle şehitlik istemek çok kolay olabilir, kolay da. Zor olan bir ok fırlamışken yayından, Allah’ın dinini yüce tutmak için boynunu o oka isabet tahtası yapmaktır. Zor olan, dava için kızına hasret kalmak, düğününü de şehadet müjdesiyle cennete saklamaktır.

Zehra Akçay / ElifElif “Müslüman Kadının Şahsiyeti” Kış Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 616 49 17 – 0542 482 56 76

Categories:

Comments are closed