04
Sizler de özellikle son zamanlarda Müslümanların birbirleriyle olan iletişimlerinde bir dengesizlik olduğunu düşünenlerden misiniz? Nasıl mı? Ne mi demek istiyoruz?

 
Şöyle bir etrafınıza bakın.

 
İnsan olarak hata yapabildiği hâlde karşısındaki din kardeşinin ufak bir yanlışında defterinden silebilen ama aynı zamanda kendisine yapılan ufacık bir ikaza bile tahammülü olmayanlar,

 
Devamlı karşısındaki kardeşinin yanlışlarını ifşa edip onu suçlayan ve bir de bununla dine hizmet ettiğini sananlar,

 
Ya da kardeşine olan aşırı sevgisi sebebiyle onun hatalarına karşı kör ve sağır olup hakkı ve sabrı tavsiye etmeyi bu sebeple ihmal edenler,

 
Senelerce çok sevdiğini söylediği ve “dostum” dediği kişilere bir anda sırtını dönebilenler ya da düşman olarak gördüklerini bir anda dost safına katanlar,

 
Birbirlerine karşı göstermeleri gereken şefkat ve merhameti düşmana gösterip, düşmana karşı gösterilmesi gereken tavırla din kardeşine muamelede bulunanlar ve daha niceleri…

 
Dost ve düşman kavramlarının bu kadar birbirine karışması, bu kadar çabuk yer değiştirebilmesi, böylesine farklı anlaşılması, Müslümanların aralarında bu derecede güven bunalımı yaşamaları ve dostluk ve düşmanlıktaki bu ifrat ve tefrit örnekleri oldukça garip bir durum değil mi? Sizce de ortada bir dengesizlik yok mu?

 
Oysa çok değil bundan birkaç asır öncesine kadar evlerinin kapılarını kilitlemeyen, kendisine güvendiği kadar Müslüman kardeşine de güvenen, kardeşinin sözünü senet kabul eden, düşman safına asla bir kardeşini koymayan, kazanacağı hiçbir menfaati din kardeşinden daha değerli görmeyen nesillerin torunları değil miyiz biz? Aynı şekilde ne kadar iyi dost olurlarsa olsunlar kardeşinin bir yanlışını gördüğünde ona hakkı ve sabrı tavsiye etmekten çekinmeyen, doğru bildiğini kardeşinin yüzüne açıkça söylediği hâlde -düşman olmak bir yana- aksine dostlukları artan ve iyiyi ve kötüyü kendisine hatırlatan kardeşine minnettar kalanların varlığı bizlere anlatılmıyor mu her daim? Bunlar ve bunlar gibi daha pek çok örnek Efendimiz sallallahu aleyhi vesellemin yetiştirdiği nesil olan Ashabı kiram ve onlardan sonrakilerde gördüğümüz hasletlerken, ne oldu da bu zamanın Müslümanları olarak birbirimize karşı bu kadar tahammülsüz olduk? Gücümüzü düşmana değil de birbirimize yöneltir olduk? Elimizi, dilimizi, kalemimizi birbirimizi yaralamak için kullanır olduk?

 
Hâlbuki hayat dini olarak iman ettiğimiz İslam, hayatımızdaki her şeye en mükemmel ölçüyü koymuştu. Her meselede aşırılıklardan uzak, orta yolu tutmamızı emretmişti. Örneğin, Efendimiz aleyhisselam din kardeşliğini her şeyin önünde tutmanın gereğine işaret ederek müminleri bir bedenin uzuvlarına benzetmiş ve birine bir şey olursa diğerlerinin de bundan etkilenmesi gerektiğini bizlere haber vermişti. Müminlerin kendi aralarındaki iletişimlerinde de “Sevdiğini ölçülü sev, belki bir gün düşmanın olabilir. Kızdığında da ölçülü kız, belki bir gün dostun olabilir.” buyurarak, her şeyden önde tuttuğu kardeşlikte bile sınırsız olunamayacağını belirtmiş ve kardeşliğimize -hatta sevgimize- de bir ölçü getirmişti. O hâlde İslam, Efendimiz aleyhisselamın istediği çizgide yaşandığında yukarıda gördüğümüz uç örneklerin hiç birisinin Müslümanların arasında yayılması söz konusu olmamıştır, olamaz da.

 
Bu çağın Müslümanları olarak şunu çok iyi bilmeliyiz ki; Efendimiz aleyhisselamın yetiştirdiği ilk örnek nesil ve onların izinden gidenlerden hızla uzaklaşan hayat tarzlarımız, aynı cennete gitmeyi umduğumuz mü’min kardeşlerimize bakışımız ve davranışlarımız, cennete gitme ümidimiz ile bir çelişki arz ediyor. Bu çelişkiden kurtulmak için gideceğimiz yol ise apaçık bir şekilde karşımızda duruyor.

 
1-Şehid Hasan el Benna’nın “Sonradan gelenler ancak öncekilerin ıslah oldukları şeylerle ıslah olurlar.” sözünde de değindiği gibi, ilk nesli dirilten Kur’an ve Sünnet’e sımsıkı sarılmak,

 
2-Allah Teâlâ’nın sevdiklerini sevmek, gazap ettiklerine buğz etmek yani dostu ve düşmanı Allah ve Resûlü’nün emirlerine göre seçmek,

 
3-Efendimiz aleyhisselamın ashabı üzerinden Ümmeti’ne gösterdiği İslam kardeşliğini kendi aramızda yeniden tesis etmek ve bunu zedeleyecek her türlü durumdan kaçınmaktır.

 
Ümmetin geleceğini inşa edebilecek bunlardan başka bir yol yoktur. Çünkü bu Ümmet, kan kardeşlerinden daha büyük bir bağla din kardeşlerine bağlandığı, İslam kardeşliğinin olması gereken şekliyle yaşandığı, dost ve düşmanın Allah için belirlendiği zamanlarda en aziz günlerini yaşadı, dünyanın dört bir tarafında İslam’ın gür sedası yankılandı. Ancak ne zaman ki kardeşliğimiz zedelendi, dost düşman birbirine karıştı, menfaatler için dostlar uzaklaştırılıp düşmanlara yaklaşıldı, Müslümanlar hedef tahtasına birbirlerini oturttu ve kardeşlik konusunda aşırılıklar ortaya çıktıysa, işte o zaman bugün içinde bulunduğumuz durumu yaşar olduk.

 
Bu sebeple dost ve düşman kavramlarını yeniden gözden geçirmek ve din kardeşlerimizle aramızdaki iletişimi İslam’ın emrettiği çizgiye taşımak zorundayız. Müslümanlar olarak ‘Ümmet’ şuurunu yeniden yakalayabilir ve birbirimize kopmaz bir şekilde bağlanabilirsek, bir çığ gibi üzerimize gelmekte olan küfrün karşısında kendi kimliğimizi muhafaza edebilir ve yeniden izzetli olduğumuz günlerimize dönebiliriz. Unutmayalım ki, bizi kardeş yapan Kur’an ve Sünnet’tir. Ve hiçbir kavga, düşmanlık, ideoloji, vb. bu gerçeği perdeleyemez, perdelememelidir de.

 

Merve Erturan Tüfekçi / ElifElif “İletişimdeki Hedeflerimiz ve Engellerimiz” Bahar Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54 

Categories:

Comments are closed