02
Zaman, Allah’ın üzerine yemin ettiği… Hem öyle bir yemin ki değerli olmasaydı Rabbimiz “Asra yemin olsun…” diye buyurur muydu Kur’an’ında hiç?

 
Zaman, insanın hayat denizinin ortasında yol almasını zorunlu tutan. Sen yol almak istemesen de o, yerinde hiç durmuyor ki. Ya onunla beraber ilerleyeceksin ya da ardından zorla da olsa gideceksin ama bu zoraki gidiş nereye olur ki o zaman?

 
Müslüman, Rabbin’e teslim olandır. Rabbi ne istediyse onun amacı onu yapmaktır çünkü tek derdi Rabbin’in rızasını kazanabilmektir. Böyle bir şuura sahip bir kul her attığı adımı bilinçli bir şekilde atar. O, zaman içinde akıp gitmez; adeta o, zamana yön verir çünkü her anı ibadet şuurunda olan mü’min, basiretli mü’mindir. Ne için yaratıldığını bilir. O, sıradan insanlar gibi değildir. ”Rabbime kulluk için yaşıyorum.” diye her nefesinde haykıran bambaşkadır.

 
“Zaman” ve “Müslüman” kavramları aslında birbirinden ayrı düşünülemez kavramlardır. Zaman, Müslümanlığın ispatı için yaratılmıştır adeta. Müslüman da Rabbin’in ona verdiği zaman nimetini en iyi şekilde değerlendirmesini bilendir.

 
Rabbimiz bizi belirli bir süreliğine fani olan bu dünyada yaratmış ve bizden çalışmamızı istemiştir. Bu çalışma ise sadece dünya veya sadece ahiret işlerinden ibaret değildir. Evet, bizden çalışma istenmektedir ama “Vasat Ümmet” oluşumuz her şeyde bir dengenin olduğunu göstermektedir. Mü’minin bütün hayatı ibadet eksenli olmalı ancak çalışması hem dünya hem de ahiret hayatına yönelik olmalıdır. “Mü’minin parolası: ‘Sadece ibadet, gerisi yok.’ değil ‘Her şey ibadete uygun ve dengeli.’ olmalıdır.”

 
Dünya hayatı, ahiret hayatı için vazgeçilmez bir geçit yeridir. Cenneti arzulayan her mü’min, kendisini bu hayatın içinde bulmaktadır. Bu içinde oluş ahiret için dünyayı yok sayma anlamına gelmemelidir çünkü Rabbimiz, her şeyi olduğu gibi dünyayı da bizim için yaratmıştır.

 
Ahiret endeksli yaşamak, dünya nimetinden yararlanmamak anlamına gelmemektedir aksine en fazla dünya nimetinden istifade etmesi gereken mü’mindir çünkü dünya kulluk yeridir.

 
Dünya, aslında bir ticaret yeridir. Allah Teâlâ: “Allah, mü’minlerden mallarını ve canlarını kendilerine verilecek cennet karşılığında satın almıştır.” buyurmaktadır. Bu alışveriş insanların cihat eksenli bir yaşam sürmelerini gerekli kılmaktadır. Cihat, Allah’ın adını yüceltmek anlamına gelmektedir. Bu sebeple mü’minin hayatı bu cihat mücadelesini vermek adına bir çalışma temposunda geçmektedir.

 
Mü’min, Allah’ın kendisine verdiği sorumluluğu yerine getirmek için hep çalışır. Onun yüklendiği sorumluluk bütün insanlığı içine alan bir sorumluluktur. O, Allah’ın yeryüzündeki halifesidir. Bu sorumluluğu yükleyen de bu sorumluluğu yüklenecek kapasiteyi veren de Allah’tır. Şüphesiz Allah, hiç kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez.

 
İnsanın insanlık için çalışması insanlığını unutması anlamına gelmemektedir. İnsanın çalışması nasıl doğal bir süreç ise dinlenmesi de o kadar doğaldır. Geceyi ve gündüzü bir düzen içerisinde yaratan Rabbimiz, böyle bir dinlenme gereksinimin olduğunu da bize göstermektedir.

 
Ümmet’in büyüklerinden Muaz bin Cebel radıyallahu anh diyor ki: “Ben, gece teheccüdünden sevap umduğum gibi gece uykumdan da sevap umuyorum.” Bu da gösteriyor ki geceyi gün içerisindeki kulluğu için gerekli gören bilince sahip olan için gece de gündüz gibi ibadetle geçmektedir.

 
İnsan dinlenmeye hem bedenen hem de ruhen ihtiyaç duymaktadır. Gecenin uykuya tahsis edilmesi bedenin dinlenmesi için ihtiyaç duyulan süre için yeterli görülmektedir. Hatta “kaylule” sünneti, bedenin dinç olmasının önemine dikkat çekmektedir adeta. Ebu Seleme radıyallahu anhın “Resûlullah aleyhisselamın yetiştirdiği ashabı caddelerde boyunları bükük, ölü numarası yapan adamlar gibi dolaşmazlardı.” sözü, bize bu gerçeği bir kez daha hatırlatmaktadır.

 
Müslüman, mücahittir. Mücahit de hayatındaki dengeyi kurabilen adamdır. Bedenin sağlamlığı ne kadar önemliyse ruhun zindeliği de o kadar önemlidir. Evet, hayata imtihan için gönderildik ve ne kadar çalışırsak o kadar kazanacağımız unutulmaması gereken bir gerçektir. Rabbimiz: “İnsan için ancak çalıştığının karşılığı vardır.” buyurarak bu gerçeği gözler önüne sermektedir ama bu çalışma, hiç nefes almama anlamına gelmemektedir. Böyle bir durum zaten insanın fıtratına da uygun değildir.

 
“Müslüman’ın da dinlenmesi gerekiyor.” gerçeği toplumda istendiği gibi anlaşılmaktadır. “Dinlenme” dendiğinde nedense “tatil” kavramı akla getirtilmeye çalışılmakta ve “atalet” içerisinde geçirilen bir süreç tahayyül ettirilmektedir. Bu da “boş vakit” olarak anlaşılmaktadır ancak unutulmaması gereken bir gerçek vardır ki bize sunulan dünya hayatında hesapsızca geçirebileceğimiz bir dakikamız bile yoktur.

 
Müslüman’ın “dinleme” anlayışını incelediğimizde “tatil” yerine “tebdil” kavramı karşımıza çıkmaktadır. Ashabı kiram da yoruldular, yorulduklarında da dinlendiler ama onların dinlenmeleri birbirlerine karpuz kabuğu atıp şakalaşmalarıylaydı. Birbirlerine muhabbetleriyleydi. Birbirleriyle sıkıntılarını paylaşıp rahatlamalarıylaydı. Resûlullah aleyhisselamın Huzeyfe radıyallahu anhı sırdaş edindiği gibi sırdaş olmalarıydı. Çünkü gerçek dinlenme; ruhun dinlenmesidir.

 
Geçmişimize baktığımızda ulemamız da adeta çalışarak dilenmişlerdir. Kimi “Bir cesette ruh, bir bedende sağlık ne kadar mühim ise bir âlimin hayatında da kitap, o kadar öneme haizdir.” hissiyatıyla kitapla dinlenmiş kimi de ilim yolunda elde ettikleri ilimle yorgunluklarını gidermiş.

 
İş değiştirmeyle dinlenme, فَإِذَا فَرَغْتَ فَانصَبْ “Bir işi bitirince diğerine koyul.” ayetini içselleştirebilen bir neslin elde ettiği bir değerdir. Hayatın her dakikasını değerli gören bir mantığın ürünüdür.

 
Hayat değerlidir. Cenneti kazanacak kadar bir değere sahiptir. Hayata yön veren hatta sadece kendi hayatına değil tüm insanlığın hayatına yön veren insandır. İnsan da değerlidir. Yorulduğunda kendine vakit ayırmayan insan, insanlığa faydalı olamaz. Hasan el-Benna rahmetullahi aleyh gibi bunaldığında odaya çekilip bir iki cüz Kur’an okumakla kendisini bulan kişi insanlığa faydalı olur.
İnsanlığa faydalı olmak insanlığı dert edinmekle mümkündür. Hira’ya gidip inzivaya çekilmek, dünyadan soyutlanmak veya her şeyi unutmak anlamına gelmemekteydi. Hakikati aramak ve bulmak; cahiliye toplumunda yorulmuş bir zihni dinlendirip insanlık için yorulmaya hazır hâle getirmenin ön hazırlığıydı.

 
Müslüman dinlenmesine dinlenmeli fakat bu, Rabbin’e kavuşmak için attığı adımı takip edenlerin sayısının artmasıyla gerçekleşmeli. Böyle bir dinlenme olmasaydı Zeynep Gazali rahmetullahi aleyha altı sene işkencelerle geçirdiği zindan hayatından ilk kurtulduğu anda evi yerine bir insanın hayatını kurtarmaya gider miydi hiç? Ömer bin Abdülaziz koltuğa uzandığı zaman “Kalk baba!” diye onu kaldıran oğlu, Ümmet’in derdiyle dert edinmiş bir nesil olarak yetiştirilebilir miydi?

 
Ümmeti Muhammed, dert ümmetidir. Resûlullah aleyhisselamın “Müslüman cennete girinceye dek hayır dinlemeye ve işlemeye doymaz.” diye buyurduğu gibi çalışmaya doymayan bir ümmettir ama aynı Ümmet Rabbin’in, bedeninin, ailesinin ve akrabalarının hakkını verebilecek dengeyi kurabilen bir güce sahiptir.

 
Herkesin bir fetret dönemi olabilir. Önemli olan bu dönemi Sünnet’e uygun geçirebilmek ve dinlenmesini Allah’ın rızasına uygun olarak yapabilmektir. Mü’min, kimi zaman yürüyüş yaparak kimi zaman bir hastayı ziyaret ederek kimi zaman İbni Abbas radıyallahu anh gibi “Getirin benim şiir kitaplarımı da onları okuyarak dinleneyim.” diyerek dinlenir.

 
Mü’min, tüm hayatını Kur’an’a göre şekillendirebilendir. Onun kulluktan uzak bir anı bile olamaz. Çalışması Allah için olduğu kadar oturması hatta yatması da Allah içindir. Mü’minin oturması, cihat etmesi için güç toplamasıdır. Ömrünü cihat eksenli yaşayan mü’minin çalışmaktan çok çalışmayı gerçekleştirebilmesi için morale ihtiyacı vardır. Bu da ancak ruhun dinlenmesiyle elde edilebilir.
Mü’min her an Rabbin’e bir adım daha yaklaşma çabasında olan, kulluğunu her an daha kaliteli hâle getirmeye çalışan bir heyecana sahiptir ve unutulmamalıdır ki kalpler ancak Allah’ı zikretmekle mutmain olur.

 
Her an Allah’ı zikirle geçirilmiş, dinlenmesi de çalışması gibi Allah için olan ibadet şuurunda bir hayat duasıyla…

 

Vildan Kırbaç / ElifElif “Bayram,  Eğlence ve Tatil Ahlakımız” Yaz Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54 

Categories:

Comments are closed