22
Dünyadayken Allah’ın bize vermiş olduğu nimetleri saymak için uğraşsak buna kuvvetimizin yetemeyeceğinin hepimiz farkındayız. Rabbimiz’in bizi bizden daha çok düşünerek ihtiyacımız olacak olan nimetlerin içinde yarattığının ve buna uygun hayat şartları altında yaşattığını da biliyoruz.

 
Yaşarken neye ne kadar ihtiyacımız varsa ona göre bir hayat tarzı sunan ve bunun idrakinde olacak ahireti kazanmaya çalışmamızı sağlayan bir akıl veren de Allah’tır.

 
Allah’ın yaratmış olduğu her kul dünyada yaşadığı müddetçe Rabbi’nin onu bir imtihan içinde yarattığını ve kısıtlı bir müddet için burada olduğunu bilir.

 
Sınav saatinin kısıtlı olduğunu bilirken oyalanarak işini gören öğrenci nasıl son ana sıkışıp aceleden karıştırabileceğini düşünüp baştan itibaren temkinli olup saatlerini dikkatlice kullanıyorsa Allah’ın da imtihan için yaratmış olduğu kulunun zamanı da böyledir. Kul, zamanı kısıtlı olduğundan öğrencinin işaretleyeceği sınav kâğıdı misali tek tek verilen görevleri yerine getirmesi gerekir. Ona verilen belli bir süre vardır. Ancak çar çur etmesi için değil…

 
Allah kulunu yaratırken dünyaya onu bir amaç için gönderdiğine, bu hedefini yerine getirirken oyalanmaması gerektiğine dair uyarmıştır. Ancak bu sırada oyalanabileceği birçok şeyi de gözleri önüne sermiştir. Belki de kul onlardan kaçarken Rabbi hepsini önüne sermektedir. Gerçek bir sınav gerçekleştirebilmek, samimiyetinin olup olmadığını ölçebilmek, cenneti hak edenlerden olup olmadığını anlayabilmek için…

 
İmtihan içerisindeyken kısıtlı bir şekilde kullanılması gereken, özenle harcanması gereken şey Rabbi’nin ona verdiği vakittir. Dakikalarla hatta saniyelerle hesaplaması gerekir ömrünün ne kadarını harcadığını ve harcarken nasıl değerlendirdiğini.
Yaşarken iyi veya kötü yolda her hâlükârda dakikalarımız ilerleyecek, saniyelerimiz azalacak. Meselemiz o saatleri, ömrümüzü nasıl tükettiğimizdir. “Azalan ve kısıtlı olan zamanımız nasıl israf edilir?” diye düşünmemize çok gerek yoktur.

 
Gelişimi(!) çok hızlı ilerleyen çağımız bu türde bir soru ile bizi baş başa bırakmadan cevabını gün içinde en fazla meşgul olduğumuz hatta saatlerimizi başında geçirsek bile bunun gerekli olduğuna dair savunmalar yapabildiğimiz, iki saatin iki dakika gibi geçtiğini hissettiğimiz, boyunmuş, belmiş, baş ağrısıymış karşısında yok sayabildiğimiz cep telefonu, vaktin nasıl israf edileceğinin en büyük örneklerindendir.

 
Sosyalleşme aracı olarak kullanılmak istenen ve bol bol verilen dakikalar, internetler, smsler muhabbet sırasında yüz yüze bakmamız gerekirken birbirimizden çok rahat yüzümüzü çevirtecek kadar asosyalleştiren, arkadaşınla geçireceğin değerli dakikalarından çok daha önemliymiş gibi üç beş kelam ettikten sonra telefona gömülebilmek 21. yüzyılın da kendine has cahillikleri olduğunun bir göstergesidir.

 
Asıl gaye ve amaç anlaşılmadığı müddetçe zamanı değerlendirmek mümkün değildir. Zamanı değerlendirmedikçe de ömür boşa geçmiş olacaktır.

 
Belli bir amaç doğrultusunda ilerlerken, ahiretimiz için mücadele ettiğimiz hâlde önümüze çıkan her dünyalıkta oylanamayız. Hele ki Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemin şöyle bir hadis-i şerifi varken:

 
“Bir kul dört şeyin hesabını vermeden kıyamet günü ayağını kıpırdatamayacaktır. Bunlardan biri de ömürdür.”

 
Zaman geçip gitmekte olan, geçince geriye döndürülemeyen, dolayısıyla da boş geçirilmemesi en iyi, en güzel ve en verimli şekilde değerlendirilmesi gereken bir nimet, ganimettir. Onun boşa harcanmasına sebep olan her türlü araç gereç de hadis-i şerifte geçtiği üzere ömrün boşa harcanmasına sebebiyet verecektir. Ve bu da kıyamet günü hesabı zorlaştıracak, daha da güç hâle getirecek bir durumdur.

 
Kıyamet günü herkesin topuklarından dahi terin akacağı bir günde mü’minler olarak hesabımızı kolaylaştırmaya çalışırken bilerek yolumuzu, sorgumuzu dikenli hâle getirmek dünyadayken şeytanın tuzağına düşmek demektir. O’nun tuzağına düşmemek için Allah bize uyarılarda bulunmuştur. Uyarıların yanı sıra vaktin, zamanın, ömrün kıymetini de anlatmıştır. Bunun için zamanını(!) boşa geçiren ömrünü boşa geçirmiştir.

 
Bizim dakikalarımızı sadece operatörler değil asıl dakikalarımızı ömrümüzü nasıl kullanacağımızı her an izleyen Rabbimiz sayıyor. Dakikalarımız ölçülüyor. Gecemizin de gündüzümüzün de hesabı tutuluyor.

 
Allah Kur’an’ında zamana yemin ederek konuşurken kulu zamanını basite alarak yaşayamaz. “Zaman hayatın ömrüdür.” felsefesiyle yola çıkar. Zamanın hızla geçtiğine ve mü’minin de onun hızına yetişmek için çabalaması gerektiğine dair âlimlerimizin birçok örneği vardır.

 
Tabiin âlimlerinden Amir bin Abdikays ile bir adam konuşmak isteyince kendisi cevap olarak “ güneşi durdur seninle konuşayım” diyerek zamanın hızla geçtiğine ve geçip gittikten sonra da ne kadar pişmanlık duyulsa da bir daha yerini doldurmanın mümkün olmayacağını anlatıyordu.

 
O zaman âlimler ömürlerini boşa tüketmeye, geriye döndüklerinde zamanlarını boşa harcamaya sebep olacak her ne varsa onlardan ellerinden geldiği kadar uzak durmaya çalıştılar. Benim çağımda da vaktimi boşa harcamama sebep olacak, kıyamet günü ayağımı kıpırdatıp kıpırdatmayacağımın emaresi olacak olan vaktimi istenilen gibi kullanamamama sebep olacak bir şey varsa bundan uzak dururum. Velev ki bu hayatımı kolaylaştıran teknoloji olsun. Velev ki iletişimimi hızlandıran telefonum olsun.

 
İnsanlarla iletişim kurmama sebep olan bir cep telefonu vakit konusunda en büyük engellerimdendir. İnsanlarla bağlantı kurmamı sağlarken cennetle olan hatlarımı kopardığı müddetçe bana yararı nedir, nasıldır? Telefonlarımız yüzünden cehenneme gitmeyi göze alamayız.

 
Bir çuval inciri bana kurulan tuzaklar yüzünden batıramam. Bedava verilen dakikalar, bedava verilen kontörler, bedava verilen smsler… ve bunları sonuna kadar kullanmak için verilen çabalar, daha fazlasını kazanabilmek için verilen uğraşları Rabbimin bana bedava verdiği ömürle, bedava verdiği dakikalarla, bedava verdiği nimetlerle – insan aklının idrak edemeyeceği kadar, sonsuz olan- kıyasladığımda hangisinin hakkını vermek için daha çok çabaladım. Hangisinin FARKINDAYIM?

 
Eğer bir telefon ben onu kullandıkça ömrümü tüketiyorsa “ahirette hesaba çekilmeyecek olan gruptan mıyım ben” diye kendimi sorgulamalıyım. Zaten ben konuştukça asıl tükenen kontörlerim değil ömrümdür.

 
Mü’minler olarak tek bir faturanın değil iki faturanın ağırlığını taşımaktayız. Taşıdığım cep telefonun aylık faturası yanı sıra bir de o telefonla ne kadar konuştuğumuzun, niye konuştuğumuzun, vaktimizin ne kadarını aldığına dair ahiret günü ödeyeceğimiz faturası bulunmakta. Hangisinin daha hesaplı olup olmayacağı da mü’minin kendi elinde olan bir şeydir.

 
Allah’ın kullarına vermiş olduğu nimetleri arasında sayabileceğimiz olan teknoloji onu kullanıp zamanımızı bereketlendirmemiz açısından mü’minlerin yararınadır. Ancak yine onu zarara dönüştürmekte mü’minlerin elindedir.

 
Rabbimin bana bir nimeti olarak gördüğüm telefonu nasıl kullanıyorum? Kapitalist mantığa göre mi yoksa kendimle birlikte telefonumu da Müslümanlaştırdım?

 
Telefon, iletişim çağının zirvesi hâline gelmişken onunla birlikte yaşamayı öğrenmemiz gerekir. Ancak onunla yaşamayı öğrenmemiz gerçeği ‘o nasıl istiyorsa öyle’ yaşayacağımız manasına gelmez. Biz nasıl istiyorsak telefon vb. araçlar ona göre şekil almalıdır, aldırabilmeliyiz.

 
Telefonla alakalı kurulan tuzakların hiçbiri benim katılacağım türden olmamalıdır. Yüzlerce, binlerce insanın peşinden gitmesi zamanımı çalan bir kampanyaya katılmamı, aldanmamı gerektirmez. Katı yiyeceklerin dahi vakit alacağını düşünerek zamanının kaybolmaması uğruna nefsine hâkim olmuş âlimlerimiz varken biz iki dakikamızı basite alamayız, çalınmasına izin veremeyiz.
Kendi dakikalarımıza kıymet verdiğimiz gibi hatta çalındığı zaman ahirette karşılığını almayı düşündüğümüz gibi başkalarının dakikalarına da karşı bir o kadar özen göstermeli, hassas olmalıyız.

 
Kendim Müslüman olduğum gibi telefonumu da kendimle bir kılmak görevlerimden birisidir. Telefonlarımın “alo” diye açılması veya kendi aramalarımı “alo” diye cevaplamama kuralım telefonumu da kendimle beraber iman ettirdiğimdendir.

 
Yatsı ezanı okunduktan sonra en yakın veya en uzak arkadaşımı aramamam telefonumu da kendimle beraber iman ettirdiğimdendir. Uykusunu bölerek onun sabah namazına dahi engel olabileceğimi düşünme inceliği Müslüman oluşumdandır.

 
Mü’minin elinde ne varsa ona iman eder. Mü’min ona iman etmez.

 
Beni namazımdan alıkoyan, Rabbimi zikretmekten alıkoyan, anne babama hizmet etmekten alıkoyan telefon, benden zamanımı çalmakla kalmayarak uzakta aramama gerek kalmayacak düşmanımı yakınımda taşımam demektir.

 
Rabbi’nin ona verdiği nimetler karşılığında mü’min tuzaklara düşmeden imtihanını kazanmaya çalışır. Yine Rabbi’nin ona verdiği kolaylıkları kullanır ancak kendini onlara kullandırmaz. Zaman kazanmak için kullandığı teknolojinin, telefonunun içinde kaybolmaz.

 
Keşke çekerek, vah ederek, şöyle yapsaydım diyerek geçmişte kalan günlere varılamayacağını biliyoruz. Bunun için her dakikamızı değil her saniyemizi titizlikle kullanmayı bilmeliyiz. Çalınması durumunda bunun karşılığını ahirette alınacak kadar ciddi bir iş olarak görebilmeliyiz.

 

Hafsa Yıldız / ElifElif “İletişimdeki Hedeflerimiz ve Engellerimiz” Sonbahar Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54 

Categories:

Comments are closed