12
Şeriat’ımız hayatımızın her alanında Rabbimiz’in razı olacağı standarda uygun olarak yaşamamız için belli ölçüler belirlemiştir. Bu ölçüler, Müslüman kimliğimizin bekası, ilim ümmeti oluşumuzun devamlılığı, ilim mirasının nesilden nesile aktarımı açısından denge unsurudur. Namazın nasıl kılınacağını ya da ahlakı anlatan Şeriat’ımız, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin varislik görevini üstlenen âlimlerimizin konumunu, kimliğini de elbette kendisi tanıtacaktır.
Âlimlerimiz, Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ilminin varisleridir. Peygamber adına sözcülük yapan, bulunduğu asra Resûlullah’ın ilmini taşıyan kimsedir. Kendisi yeni keşifler yapan değil taşıdığı mirasın muhafızlığını yapan kimsedir. Zaten âlimin değeri de varisi olduğu ilme sadakatiyle ölçülmektedir. İlim; izzetin, vakarın, otoritenin ve şer’î mesuliyetin şartıdır, Ümmet’in otoritesi, izzetli oluşu da ilimde önderliği ile mümkündür. Âlim de dinin kendisine verdiği otoriteyi kullanan, İbnü’l Cevzi’nin tabiriyle, ‘Âlemlerin Rabbinin adına imza atan’ kimsedir.
Âlimlerin varlığı, Ümmet içinde aktif konumları, İslam hükümlerinin her gün yeniden inmiş gibi yaşanmasını sağlayacaktır. Zira varisi üzerinden Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem takip edilecektir.
Rabbimiz, mü’minlere hitaben: “Ey iman edenler! Allah’a itaat edin; peygambere itaat edin ve sizden olan emir sahiplerine de.” buyurmaktadır. Ayet, âlimlerin hayatımızdaki, dünyamızdaki konumunu üçüncü sıra olarak belirlemekte, Allah ve Resûlü’nden sonra söz sahibi kimse olduğunu söylemektedir. Elbette âlim ile kastedilen dini veya dünyası için ahiretten karşılığını bekleyerek ilim öğrenen ve öğreten kimsedir.
Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem de “Âlimler, peygamber varisleridir.” sözüyle âlimlerin konumu ve vazifelerini tekrar perçinlemiştir.
Yine bir başka hadis-i şerifte Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, dinin ayakta kalmasının ilmin ayakta kalmasına bağlı olduğuna dikkat çekerek: “Allah ilmi kullarından çekip almak suretiyle değil âlimleri kabzetmek suretiyle alacaktır. Nihayet hiçbir âlim kalmayınca halk birtakım cahil kimseleri kendilerine başkanlar edinirler. Bu kimselere birtakım sualler sorulur onlar da ilimleri olmadığı hâlde fetva verirler de hem kendileri sapıtır hem de halkı delalete düşürürler.” buyurmuştur.
Âlimlerin konumunu Kur’an ve Sünnet belirlemiş, Ümmet’imizin tarihi süreci de bu konumu muhafaza etmiştir. Hulefa-i Raşidin Dönemi ve sonrasında birlik olmuş bir ilim kitlesi vardır. Bu birlik daimi fikir alışverişinde bulunan bir şura meclisidir. Şura heyeti, Ümmet’in alt yapısının her dönemde bozulmadan devam edebilmesi için zorunludur. Her ne kadar tarihî sürecinde iniş çıkışlar olmuş olsa da âlimlerin şura heyeti Osmanlı’nın son döneminde Mecelle’nin yazılımına kadar devam etmiştir.
Âlimin aktif oluşu,
1. Resullullah’ın varisliğinin kıyamete kadar devamı için zorunluluktur.
2. İnsanların gündelik hayattaki sorunlarına Nebevî reçete için beşerî bir ihtiyaçtır.
3. İlim medeniyetinin ve kültürünün bir sonraki asra taşınması için tarihî bir zorunluluktur.
Âlim,
İlimle kastı Allah rızası olan, ilmiyle ömür boyu amel eden, faydası olmayan ilimle meşgul olmayan , dünyaya kapılmayan, hayatında ve duruşunda Allah korkusunun izlendiği, basiretli, zühd ve vera sahibi, hak bildiğini söylemekten çekinmeyen, devlet başkanlarının kapısında beklemeyen kimsedir. En önemlisi de gerçek âlim, Rabbanîdir.

Hafsa Bilgin / ElifElif “Ailede İlim Özel” Bahar Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54 

Categories:

Comments are closed