21

Tefekkür, fikir kelimesinden türetilmiştir. Düşünmek demektir. İnsan beyni sayısız fikirler üretir. Nitekim bilgi sahibi olunmadan fikir sahibi de olunmaz.

Tezekkür: Geçmişe yönelik düşünce, hatırlatma. “İnsanlar unutmasa, Kur’an hatırlamaktan söz etmezdi!” Zikir kavramı da buradan gelir.

Tedebbür: Geleceğe dönük düşünce, bir şeyin ardını okuma. Tedbir kavramı da buradan gelir.

Tefakkuh: Ana yönelik düşünce, tezekkür ile tedebbürün arasıdır. Fıkıh kavramı da buradan gelir yani ana, zamana uygun hüküm vermek.

Taakkul: Anımsama. Yukarıdaki üç kavram arasında bağlantı, zincir niteliğindedir.

Tefekkür: Yukarıdaki kavramların hepsini kuşatır. Somutlaştırmak gerekirse şemsiye görevi vardır, üstteki kavramları içine alır ve korur. Bizi de dünyalık yağmurlardan (dünyevileşme etkilerinden) korur, tabi eğer bu kavramı hayatımızda diri tutabilirsek…

Arapça bir kelime olan tefekkür, “tefe’ul” babından gelir. Bu babın özelliği ise, tekellüftür. Yani insanın bir işi gerçekleştirmek için ciddi bir gayret ortaya koyup kendini zorlaması, bu istikamette iradesinin hakkını vermesidir. Dolayısıyla rahatlıkla diyebiliriz ki tefekkür kelimesi türediği kip itibarıyla basit bir düşünce amelinden ziyade sistemli, derin ve süreklilik arz eden bir düşünme faaliyetini ifade etmektedir.

Tefekkür; işin şuuruna vararak yaşanması gereken tevhid hâlidir, kelime-i tevhid çekmeye kadar indirgenmemelidir. Mü’min ibnü’l vakt değil, ebu’l vakttır. Yani anın çocuğu değil, anın babasıdır. Zamanın nesnesi değil öznesi olmalıyız bu açıdan. Peygamberler de ana, zamana, asra Allah’ın mührünü vurmak için gelmişlerdir. Bu anı yaşamadan kastım hayatı doruklarında yaşamak değil, anını ahiretine dönüştürme çabasıdır. Bunun günümüze uyarlanmış şekli aslında hepimizin bildiği ‘’vakti iyi kullanma’’ , ‘’zamanı değerlendirme’’ kavramlarıdır.

Mısırlı âlim Ragıb el-İsfehanî’ye göre; bilinenden ilme varma kuvvetine fikir, bu kuvvetin faaliyetine de tefekkür deniyor.
Gazali rahmetullahi aleyh; tefekkürün meyvesinin ilimler, hâller ve ameller olduğunu ifade eder ve ilmin tefekkürün özel meyvesi olduğunu belirtir. Gazali rahmetullahi aleyhe göre ilmin kalple ilişkisi ise başka bir şeydir. Şöyle ki ilim kalbe gelince kalp değişir, kalp değişince azalar ve azaların davranışları da değişir. Böylece davranışlar kalbe gelen hâllere, hâl de ilme, ilim de tefekküre tabi olup aralarında bir zincirin halkaları gibi bir ilişki vardır. O hâlde tefekkür bütün hayırların anahtarıdır.

‘’Andolsun ki biz İbrahim’e rüşt ve hidayet verdik.’’ şeklindeki ayetin anlamı onun tefekkür ve delil getirme konusunda muvaffak kılınmış olduğudur. İbrahim aleyhisselam da tefekkürle Rabbini buldu diyebiliriz çünkü çevresinde gerçekleşen her şey O’nu hatırlatıyor ve varlığını ispat ediyordu, bu arayış aslında tefekkürün sadece ilk adımıydı. Çünkü sanatı gören herkes, elbette sanatkârı aramayı tercih eder. İsmail aleyhisselamı kurban edişi tezekkür kavramına sirayet eder yani Allah’a verdiği sözü hatırlar. Oğlu ile Hacer’i çölde bırakması ve ‘’Allah size yeter’’ demesi de tedebbür kavramına sirayet eder. Dolayısıyla tefekkür İbrahim aleyhisselamın da tüm hayatını aşama aşama kapsamıştır.

Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve selleme ‘’ikra’’ emri geldiğinde, oku maksadından Kur’an kastedilmemiştir, o dönemde yazılı ayetler yoktu ve Peygamberimiz Kur’an ilmine vakıf değildi. Okudan kasıt; Allah’ın adıyla hayatı okumaktı, bunun da günümüz karşılığı tefekkürdür.

‘’Kur’an’ı (tefekkür ederek) tane tane oku.’’ ‘’Şüphesiz gece kalkışı, (kalp ve uzuvlar arasında) tam bir uyuma ve sağlam bir kıraata daha elverişlidir. Zira gündüz vakti, sana uzun bir meşguliyet var.’’ Allah gündüzleri işlerimize dönmemizi istiyor ama bunun için de geceleri kalbimizi ve aklımızı imanla güncellememiz gerekir ki gündüzleri dünya işlerine kaptırmayalım kendimizi. Ayrıca Kur’an bize gündüzlerimiz için bir rehber olacak ki bu sayede ancak anımıza (o günümüze) hükmedebilelim. “Rabbinin adını an. Bütün varlığınla O’na yönel.’’ Ve yine tefekkür. Bu ayet bize yirmi dört saatin aslında nasıl tefekkürle geçirilebileceğini anlatıyor. Bu; Müslüman’ın günlük planı, kendini güncellemesi ve zamanın babası olabilmesinin formülüdür!

Tefekkür samimiyet ve ısrarla yapıldığı zaman bir doğumdur. Sancılı düşüncelerin sonunda bir fikir doğar. Tefekkür kan gibidir. Kanser olan birinin kan ve hücrelerinin yenilenmesi gerekir. Fikri kirlenen birinin de zihnini temizlemesi gerekir, zira zihni kirlenen biri kâfirden tehlikelidir.

Tefekkür, dinimizde önemli bir ibadettir. Tefekkür, günahlarını, mahlûkları ve kendini düşünmek Allahu Teâlâ’nın yarattığı şeylerden ibret almaktır. Kur’an-ı Kerim’de iyiler övülürken buyuruluyor ki: “Onlar ayakta iken, otururken, yanları üstüne yatarken hep Allah’ı anarlar, göklerin ve yerin yaratılışını inceden inceye düşünürler. “Ey Rabbimiz, sen bunları boşuna yaratmadın. Sen (boş, manasız şeyler yaratmaktan) münezzehsin. Bizi cehennem azabından koru.” derler.”

Kâinat, muazzam mânâların ifade edildiği muhteşem bir kitap; insan ise, bu kitabın en anlayışlı muhatabıdır. Bir arının çiçekten çiçeğe konup bal yapması gibi insan da kâinat kitabının sayfalarında seyahat ederek, tefekkür balı yapar.

Var olmak ve O’nun varlığını kabul etmek yetmiyor, -bu sadece iman esası olarak hayatımızda asılı kalır- kulağımızı, gözümüzü açarak bunun bilincinde olmak gerekir. Tefekkür de bir varoluş sorumluluğudur. Allah aklımızı kuşatır, dolayısıyla otomatik olarak her anımızda Allah’ı hatırlamamız gerekir. Bu eksiğin sebebi ilmin yanı sıra duyu eksiğimizdir. -Allah ile iletişim eksikliği.- ‘’Sağırdırlar, dilsizdirler, kördürler, doğru yola dönemezler.’’

Tefekkür, varlıklara Allah namına bakmaktır. Şüphesiz, pencereye bakmakla pencereden bakmak bir değildir. Pencereye bakanlar lekeleri görür, pencereden bakanlar ise, güzellikleri seyrederler. Tefekkür, mevcudat pencerelerinden Allah’ın isim ve sıfatlarına nazar etmektir. Her bir varlık, Allah’tan bir mektuptur. Bayrak, bir bez olmanın ötesinde devleti sembolize eder; dalgalandığı yerlerin, o devlete ait olduğunu haykırır. Onun gibi, her bir varlık dahi, Allah’ın rububiyet saltanatını ilan etmektedir. ‘’Çevir gözünü, bir çatlak (kusur) görebilir misin? Sonra, bir daha, bir daha çevir. Sonunda göz, yorgun argın sana geri dönecektir.”

“Düşünmez misiniz, akletmez misiniz, düşünenler için deliller vardır” ifadeleriyle tefekkür etmenin önemini vurgulamaktadır. Ayrıca üzerinde düşünmek için Allah sayısız deliller yaratmıştır. Gördüğümüz, farkına vardığımız her şey Allah’ın bir tecellisi, bir delilidir. Bu nedenle göklerde, yerde ve bunların aralarında bulunan her şey birer tefekkür vesilesidir. “Onunla sizin için ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden nice ürünler bitirmektedir. Bütün bunlarda, düşünen insanlar için mutlaka bir ders vardır!” Evet, inkâr edenler yeryüzünde yaratılmış olan delilleri görmeden geçip giderler. İman eden bir insanın bu kişilerden farkı ise Allah Teâlâ’nın yarattığı delilleri her an görebilmesidir. Evet, bakmak değil görmek gerek!

Esra Çakır EMİN/ ElifElif “Ailede İlim” Bahar Özel Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54 

Categories:

Comments are closed