Vitir namazını da kıldıktan sonra hemen yatağına girdi. Başını yastığa koyduğu anda kendini muhasebe etmeye başladı. “Bugün ne yaptım? Kimin için yaptım? Düşündü… Düşündü… Tesbihatlarını yaptıktan sonra uyku nimetinin kollarına kendini bıraktı.

 
Yarı uyur bir hâlde su sesi işitiyordu. Bu ses ona çok huzur verici geliyordu. Sanki bulutların üstünde su gibi hafif ve narin şekilde ilerliyordu. Sonra bir anda kendine geldi Mus’ab. Mutlu ve huzurlu hissediyordu. Etrafına bakındı. Oda karanlıktı. Sadece kitaplarının gölgesini görüyordu. Dışarıda yağmur sesi…”Hayret!” dedi. “Silah sesleri bugün yok.” Dudaklarını kıpırdatarak “Elhamdülillah.” dedi. Işığı yaktı. Yastığının üzerindeki gözlüklerini temizledikten sonra gözüne taktı.
Saate baktı. 03:48. Şaşırdı Mus’ab. Hiç bu kadar erken bir saatte kalkmamıştı. Tebessüm etti. Teheccüd namazını kılabilecek, Rabbi’nin ayetlerini okuyup derin derin düşünebilecekti. Bu düşünceler Mus’ab’ı çok heyecanlandırdı. Hızlıca abdestini aldı. Rabbi ile buluştu, Ümmet için dua etti. Yaklaşık iki saat boyunca Rabbi’nin ayetlerini okuyup tefekkür etti. Sonrasında evinin karşısındaki camiden imamın sesini duydu. İmam’dan ilk duyduğu ses “Allahuekber!” idi. İrkildi. Bu ses ona hiç bu kadar etkileyici gelmemişti. Vakit kaybetmek istemedi. En sevdiği beyaz gömleğini giydi Mus’ab. Sonra da sessizce evden ayrıldı. Anne ve babasını uyandırmak istemedi. Çünkü onlar bu kadar erken kalkmazlardı ve rahatsız etmek de istemedi. Zaten babası on beş dakika sonra gelecekti.

 
Mus’ab merdivenleri bir çırpıda indi. Yollar ıslaktı. Yağmur yağmıştı. Bu karanlık sessizlikte sadece ayakkabısının ıslak zemine çarpışını işitiyordu. Saçını karıştırarak yine düşünmeye başladı. Kudüs hiç bu kadar sessiz ve sakin olmazdı. Mutlaka Yahudiler bir camiye saldırırlardı. İlginç.
Aslında sorun bu değildi.

 
Biz burada Kudüs’te sıkıntılar yaşarken, Kudüs’te ezanlar susturulurken Müslümanlar neredeydi? Ümmet-i Muhammed aleyhisselam nerede?! “Kardeşlerimiz” nerede?
Mus’ab bunları ardı sıra düşünürken cami kapısının ışığını gördü. Hızlıca içeri girdi. Kimse gelmemişti camiye imamdan başka… Gözlerini tavanda gezdirirken Rabbi’nin ayetin okudu.”Mü’min erkeklerden öyle yiğitler vardır ki onlar Allah’a verdikleri sözde durdular. ”

 
Mus’ab’ın aklına Uhud Gazvesi geldi. İçinde anlayamadığı bir heyecan vardı. Mus’ab da o erler, yiğitler gibi Allah’a verdiği sözde durmak istiyordu.

 
Sonra camiye yavaş yavaş insanlar geldi ve cami dolup taştı. Mus’ab, o cemaat heyecanı ile namaz kıldığı için Rabbi’ne şükretti. Camiden babasıyla birlikte ayrıldı. Yine ıslak zeminin çıkardığı sesle babası: “Yine gidecek misin?” dedi. Mus’ab emin bir şekilde: “Evet baba. Allah’ın izniyle Şeyh Raid Salah gibi her zaman Mescid-i Aksa muhafızı olacağım.” Babası: “Allah yardım etsin, Allah enerjinizi arttırsın inşaAllah oğlum.”

 
Mus’ab babasının ilk defa bu kadar hüzünlü olduğunu sezdi. Her gün gidiyordu oraya ama bugün bir hüzünlüydü babası… Mus’ab bir o kadar heyecanlı ve mutlu… Evin kapısından çıkarken annesinin gözlerinin içine tekrar baktı. Sarıldı, son sarılışıymış gibi… Babasının o bembeyaz sakallarını sevdi. Babasına da sarıldı. Babası kulağına “Ne yaparsa Allah için yap oğlum. Allah’a emanet olun.” Ayrıldı babasından. Selam verdi ikisine de. Son kez arkasını dönüp baktı yüzlerine…
Kardeşlerinin yanına gitti. Düşündü, belki de evin tek evladı olduğu için bu kadar uzun sürmüştü vedalaşma.

 
Mescid-i Aksa’nın önüne grup hâlinde yürüyerek gittiler. Beraberce Kur’an okudular. Nafile namazları kıldılar. Rabb’lerine dua ettiler. Öğle vaktinden sonra oturup sohbet ettiler. Kardeşleriyle aynı davayı beraber paylaşıp beraber dert edinmek huzur veriyordu. Konuşurlarken bir teyzenin Yahudi bir polisle tartıştığını gördüler. Beş dakikada ortalık karıştı. Mus’ab hemen oraya doğru koştu. Polisleri engellemeye çalıştılar. Mus’ab’ın kardeşi Halid polisin üzerine atladı. O karışıklıkta bir ses, hatta birkaç ses ardı ardına duyuldu. Ateş edilmişti. Ama kimeydi o kurşunlar? Mus’ab etrafına bakındı. Halid’in yerde uzanmış bedenini gördü. Hemen yanına gitti. Halid’in sevinç gözyaşlarından Kudüs’e veda edeceğini anlamıştı. Kardeşine şöyle dedi:

 
“Tekbir getir! ‘Allahuekber!’ de kardeşim! Hadi! Peygamber sallallahu aleyhi ve sellim seni bekliyor, Halid bin Velid seni bekliyor!”

 
Mus’ab konuşurken Halid’in “Allahuekber!” sesini işittikten sonra buradan gittiğini anlamıştı. Kardeşini alnından öptü. Dudaklarını kıpırdatarak “İnşaAllah şehitsin kardeşim. Bekle beni ben de geleceğim Allah’ın izniyle.” dedi ve kalabalığa doğru tekrar ilerledi. Sonra yine patlama sesi duydu. Bu sefer kime gelmişti kurşun? Hem sükût hem de uğultu duydu Mus’ab. Elini alnına götürdü. Kan vardı. Tebessüm etti. Rabbi’ne tam alnının ortasından vurulmak istediği geldi. Rabbi’nden istediği olmuştu.
Ağzında kuruluk hissetti. Beyaz gömleğine baktı. Kıpkırmızıydı. Ne heyecanla giymişti… Ayakları uyuştu ve istemsiz şekilde Mus’ab’ın vücudu yere serildi. Başı Mescid-i Aksa’ya bakıyordu. Her şey gözünün önünden hıphızlı geçti. Annesinin son bakışı, babasının beyaz sakalı, Ahzab Suresi’nin 23. ayet-i kerimesi…

 
Şimdi o da Allah’ın izniyle sözünü tutuyordu. Yine gece duyduğu sesi işitti. Su sesi… Bulutların üstünde su gibi ilerleyişi… Tebessümünü hiç bozmadı. Sonra son cümlelerini söyledi Mus’ ab:

 
“Ümmet-i Muhammed’e yardım et Rabbim. Sana geliyorum Rabbim,
Peygamberim sallallahu aleyhi ve selleme geliyorum, Mus’ab bin Umeyr’e geliyorum Allah’ım. Beni şehit olarak kabul et Rabbim!”

 
Bedenindeki son gücüyle şehadet parmağını kaldırarak “Allahuekber!” dedi ve en son gördüğü şey Mescid-i Aksa idi.

 

ElifElif Dergisi-Sizden Gelenler/ Aişe Uçar 

Categories:

Comments are closed