27-1
İnsan Müslüman olup cennete layık bir hâl üzere yaşamaya çalışsa da insandır. Uyur, yer, içer, dinlenir, ağlar, sevinir. Hiç kimsenin insanlıktan sıyrılıp melek kıvamında yaşaması, insani ihtiyaçlarından beri kalması düşünülemez. Hâl böyle olunca meleklerin secde ettiği Âdem aleyhisselamın soyundan gelenlerin cennete aday olmalarına rağmen beşeri zafiyetler ve ihtiyaçlar içinde bulunmaları da pek tabii bir durumdur.

 
Ali radıyallahu anh: “Kalpler de vücutlar gibi usanır. Kalpleri canlandıracak şeyler yapınız.” Yine der ki: “Kalpleri dinlendiriniz. Çünkü kalp usandığı zaman körleşir.”

 
İnsanın şakalaşması, sevdikleriyle vakit geçirmesi, hoş sohbet etmesi, helal yollardan eğlenmesi kalbin canlanması, monotonluğun yok olması ve neşelenmesi içindir. Devamlı ciddi, dinlenmesi olmayan, hayattan kopuk bir yaşam tarzı ne kadar büyük işler yapılırsa yapılsın bir süre sonra fıtrata da ters olduğundan bünyede ve kişinin iç dünyasında onarılmaz yaralar açabilir.

 
Allah’ın razı olduğu ve bizim adım adım takip ettiğimiz Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem insandı. En güzel kulluğu da o yaptı, sahabilerin şaşıracağı kadar şakalar da yaptı. İnsan olan bizlere bıraktığı mirasında da yirmi dört saat ibadet üzere, seccade başında geçirme gibi bir anlayış bulunmamaktadır. Bunu Ebu’d Derda radıyallahu anha yaptığı tavsiyesinde de görüyoruz:

 
“Rabbin’in sende hakkı var, bedeninin sende hakkı var, ailenin sende hakkı var; her hak sahibine hakkını ver.”

 
Yine gündüzü oruçlu, geceyi namazla geçirmeyi isteyen Amr Bin Ass radıyallahu anha üzerinde bedenin, gözün, hanımın, misafirin hakkının olduğunu söylemesi, dengeyi gözetmesini emretmesi bizler için büyük mesajlar içermektedir.

 
Ne kadar takva üzere yaşanmaya gayret edilirse edilsin hayattan kopuk, insanlıktan uzak bir kulluk yaşanamaz. Bizden istenen de bu değildir. Yirmi dört saatin kulluk anlayışıyla, seccadede gibi geçirilmesi, kulu olunan Rabbin murakabesinin her an hissedilmesi ve buna uygun adımlar atılması sahip olunması gereken şuurdur. Namaz vakti gelince namaz, muhabbet vakti gelince muhabbet. Her şey yerli yerinde.

 
İbni Ebi Şeybe ashabla ilgili şu rivayeti naklediyor: “Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ashabı boynu bükük, çökmüş kimseler değildiler. Bir araya geldiklerinde şiirler okur, cahiliye dönemine ait hatıralarını anlatırlardı. Onlardan birine dini ile alakalı bir iş düştüğünde ise gözleri yerinden oynardı.

 
Yine Abdullah bin Ömer radıyalalhu anhumaya “Sahabeler güler miydi?” şeklinde bir soru sorulunca kendisi: “Evet, gülerlerdi. İman da kalplerinde dağlardan daha büyüktü.” cevabını verir.

 
Sahabilerin radıyallahu anhum, Müslümanlıklarına ara vermeleri düşünülemez elbette. Fakat her şeyde olduğu gibi dengenin ne demek olduğunu da onlarda görmekteyiz. Şiirler okuyan, gülen, dostlarıyla güzel vakit geçiren ashabı kiramın imanlarının dağ gibi olması ve dinle ilgili konularda hemen ayağa fırlamaları onların Allah’ın razı olduğu nesil olmalarını nasıl hak ettiklerini de bizlere gösterir.

 
Mü’minin dinlenme amacıyla gezmesi, dolaşması pek tabiidir. Allah’ın helal kıldığını kim haram kılabilir? “Ey iman edenler! Allah’ın size helal ettiği temiz şeyleri haram kılmayın, sınırı da aşmayın. Allah sınırı aşanları sevmez.”

 
Müslüman günümüz deyimiyle tatil de yapar. Hele de herkes tatile gidiyorken “o gitmese olur mu?” diye bir soru beraberinde “Müslüman herkes değil ki!” cevabını da getirebilir. Fakat Müslüman’ın hele günümüzde İslami tatillerin yaygın olduğu bir dönemde tatile gitmesinin ne mahzuru olabilir?

 
Bu ciddi tahlil gerektiren, altından kapitalizmin türlü oyunlarının da deşifre edileceği bir araştırma olabilir. Fakat kapısından bile geçmediğimiz, farklı bir dünya gözüyle baktığımız otellerin, tatil mekânlarının bizi çekmek için türlü türlü imkânlar sunması, bizden olan kavramları kullanması ve artık rağbet edilen yerler olması, arz-talep meselesi gibi gözükse de masaya yatırılabilecek bir konudur da aynı zamanda.

 
Müslüman bir ailenin tatile gitmesi, Müslümanlığıyla tezat bir durum olmayabilir. Müslüman da tatile gider. Fakat tatilden maksat;

 

Müslüman olmayanların tatiliyle aynı ise veya benzeşiyorsa durup bir düşünmek lazımdır. Müslüman tatile gitmez denemez fakat Müslüman taklitçi değildir, kulluğunu tatile çıkardığı bir dönem ise hiç olamaz.

 
Şeytanın nabza göre şerbet vermesi ve sinsi sinsi gelmesi Kur’an’ımızın bildirdiği bir hakikattir. Kerih görülen bir şeyi şeytan direk Müslüman’ı bulaştıramayacağı için farklı bir tarzda sunabilir, bu şekilde hedefine ulaşabilir. İçki içiremeyeceği birine içkili bir yerden alış veriş yaptırabilir zamanla veya böyle bir yerde mecburiyetten(!) yemek yedirebilir. Bu tehlikeye karşı uyanık olmak, sonradan pişman olmamak için şarttır. “Harama ileten her şey haramdır.” fıkıh kaidesi unutulmamalıdır.

 
Tatile çıkan birinin har vurup harman savurması dininin tatilde olduğunu gösterir. İslam, her şeyde ve hatta ibadette bile haddi aşmaya ve israfa karşı savaş ilan etmiş olduğuna göre, tatil maksadı ile israfı veya bütün vakti eğlenceyle harcamayı nasıl hoş görebilir? Birkaç gün için Allah’ın hoş görmediği bir tutum, nasıl hoş görülebilir?

 
Tatile gidenler şu soruları bir gözden geçirmeliler:

 
 Tatil amaçlı gidilen yerde nerede kalınacak? Kalınan otel batıla ait bir yer mi?
 Kalınan yer üst katında içki bulunan bir yer mi? Haram-helal hassasiyeti ne kadar?
 Yemeklerde tatil diye, açık büfe diye israf almış başını gidiyor mu?
 Tesettür adı altında hiç de Müslümanca olmayan bir kıyafetle dolaşmak söz konusu olacak mı? (Haşema)
 Evlerde dikkat edilen haremlik selamlık anlayışı, tatilde yerini kadın-erkek karışık oturmaya mı bırakacak?
 Haram bizzat yapılmasa da kişi gidilen yerde harama her an tanık olabilecek mi?
 İbadetler tatil süresince aynı kıvamda kalacak mı, aksamalar olacak mı?
 Bakmakla yükümlü olunanlar geride hizmet bekler hâlde kaldı mı?
 Tatil adı altında servet mi yatırılıyor?

 

 

Evet, bu ve benzeri soruları cevaplandırmak zorundayız. Hâlimizin ilmini bilmek görevimizdir. Kul olan tatilini de bir disiplin çerçevesinde yapmalıdır. Gelişigüzel bir anımız olamaz bizim.

 
Müslüman’ın kırmızı çizgileri bulunur. Haramlar bellidir, helaller de bellidir. Gözünü kapatan yalnızca kendisine farklı bir dünya oluşturur. Helal ve haram koyma yetkisi de yalnızca Allah’ a aittir. Helal olan ekmeğe kimse haram diyemeyeceği gibi, haram olan bir şeye de kimse helal diyemez. Bunu bile bile hiçbir Müslüman elbette yapmaz fakat tavırların neyi ispatladığına dikkat edilmelidir. Kısa bir tatil dönmemi için olsun denenler neler?

 
Müslüman, helal-haram hassasiyetini zirvede tutar. Bu hocaların, âlimlerin işi değildir sadece. Kendisini Müslüman kabul eden ve cennete gitmeyi uman, cehennemden korkan kim varsa bu onun da görevidir. Haram bir şeye gözü ilişince ondan sakınmak, namazın kaçmasına ateşe düşmek gibi bakmak, kadınlı erkekli karışık bir mekânda kalmayı iğrenç görmek, kendisi yapmasa da haramla iç içe bulunanların olduğu bir ortamda bulunmamaya gayret etmek mübarek bir iştir. Kim yaparsa ecri büyüktür ve Allah’ın kulundan beklediği de budur.

 
Çocukları istedi, hanımını kıramadı diye veya arkadaşlarının reklamından dolayı Müslüman, ince ayarlarıyla oynamaz, oynatmaz. Gerekirse kırk yıl evinde durur da tatil yapma gibi sebeplerle Allah’ın razı olmadığı işe bulaşmaz, böyle bir mekâna dâhil olmaz.
İyi niyet, haramı helal kılmaz. İslam’ın kalelerinden biri olan ailelerimiz, yeni neslin yetiştiği mübarek kurumlarımızın bekçileri güzel niyetlerine dikkat etmeliler. Zira helâl dairesi geniştir, keyfe kâfi gelir. Bu helal daire

 

sinde kalmaya ve isteklerin helal dairesi çerçevesinde karşılanmasına özen gösterilmelidir.

 
“Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin ashabından birine dini ile alakalı bir iş düştüğünde gözleri yerinden oynardı.” Bizler haram söz konusu olduğunda gözleri oynayan bir nesil miyiz, yoksa harama bir süre göz mü yumuyoruz?

 
Dünya ters de gitse biz “sıratı-ı müstakimden” şaşmamaya söz verdik Rabbimiz’e.

 
Tatilde de olsak biz Müslüman’ız. Kulluğumuza tatil vermeyiz/veremeyiz.

 

Sündüs Keleş/ ElifElif “Bayram, Eğlence ve Tatil Ahlakımız” Yaz Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54 

Categories:

Comments are closed