Kültür, en geniş anlamıyla “yaşam şeklini” ifade eder. Bir milletin devlet yönetiminden eğitim-öğretimine, hukuk anlayışından geleneklerine, sanat ve estetik anlayışına kadar her türlü değeri içine alan bir kavramdır. Sahip olduğumuz maddi ve manevi değerlerin hepsi kültürümüzü belirler. Bir anda atılıp yerine başkası alınacak bir gömlek gibi değildir. Taklit de edilemez, eğreti durur.

 
Müslüman kültürünü İslami değerler belirler. Bu vesile ile anlaşılır ki kültür, geçmişe de dönük bir olgudur. Bir kolu ile geçmişi tutarken bir kolu ile geleceğe ufuk çizer. İlk insandan bu yana oluşmuş İslam Kültürü, kıyamete kadar kendisini devam ettirecek, onu taşıyan ve uygulayan insanlara sahip olacaktır. Diğer kültürler gibi yok olma, devamlılığını sağlayamama endişesi yoktur. Dinin sahibi, bu bayrağı layık olan kavme verecek, hak kıyamete kadar baki kalacaktır.

 
Allah Teâlâ, insanları ve cinleri yalnızca kendisine kulluk etmeleri için yaratmıştır. Ve hangimizin daha güzel amel işleyeceğini de sınayacaktır. Bunun için bizi başıboş bırakmamış, kitaplarını ve örnek alabilelim, “ama o bir melekti” gibi itirazlarımız olmasın diye içimizden, bizim gibi bir insan olan ve bize Kur’an’ımızı yaşayarak gösteren peygamberlerini göndermiştir.

 
Bizim kültürümüz, onların bize öğrettiği değerlerin toplamıdır. Bu değerler ki yeryüzünü yeniden inşa etti, ateşleri gül bahçesine çevirdi, Yesripleri Medine yaptı. Bu kültür asrımıza da kâfi gelecektir Allah’ın izniyle. Yeniden İslami esaslara döndüğümüz zaman, yine Asr-ı Saadet’teki kalite ve kardeşliği yakalayacağız. Onları ihya eden değerler, bizi de ayağa kaldıracaktır. Bu, gün gibi açık bir hakikattir. Bize düşen safımızı belli etmek, rotamızı çizmektir. O da yine Allah ve Resûlü tarafından belirlenmiştir. Olmazsa olmazlar, öncelikli konular ve önemliler günümüze kadar bozulmadan taşınmıştır. İtikadi, ameli ve ahlaki değerlerimiz bugün için de bizi bağlayıcıdır. İslam, her yerde ve her anımızdadır. Camide bizi gören Rabbimiz; aile münasebetlerimizde, alışverişte, kardeşlikte de görmektedir.

 
Âdem aleyhisselamdan bu yana tüm peygamberler tevhidi, itikadi esaslarımızı bize ulaştırmıştır. Bunlar değişmeden devam edecektir. Şeriatımız da amellerimizi belirlemiştir. İnsan elinin değebileceği bir alan değildir ibadetlerimiz. Ahlak ise hayatımıza İslam’ı hâkim kılan, her nefesimizi dinimize göre almamızı sağlayan ana esastır. Ahlakı, inşa unsurumuz olarak kabul etmek, dinin hayata müdahalesini iradeye bağlamak demektir. Bu İslami ahlakı kuşanmadan dine hizmet etmek, hezimete dönüşecektir. Ahlakımız değerlerimizi, değerlerimiz de kültürümüzü şekillendirecektir.

 
Rabbimiz, Müslüman ahlakının yapı taşlarından bazılarını bize şu şekilde bildirmiştir:

 
1. Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever. Mü’min kardeşlerine karşı çok şefkatli, alçakgönüllüdürler; kâfirlere karşı ise oldukça onurlu ve serttirler. Allah yolunda cihad ederler ve hiçbir kınayıcının kınamasından korkmazlar.

 
Mü’min için tek otorite, Allah Teâlâ’dır. O’nun emir ve yasakları karşısında “ama” demez, yorum yapmaz. Kâfirlere, din düşmanlarına karşı dik durur. Korkaklığını, suskunluğunu tevazu diye göstermez. Korkuya “hikmet” demez. Cihadın hangi safhasına gücü yetiyorsa oradadır. Tavrımızın, duruşumuzun, safımızın net olması demektir dine hizmeti kendimize vazife edinmemiz. “Ne derler?” düşüncesi yoktur onun.

 
2. Allah için adaleti ayakta tutan şahitlerdir onlar.
Kâfire bile adil davranmak, karakterimizdir. Müslüman ahlakı ile bağdaşmaz zulüm.

 
3. “Eğer sabreder ve takvalı olursanız onların hilesi size hiçbir şekilde zarar veremez.”
Allah’ın yardımının madde planında şartları vardır muhakkak. Dinimiz doğaldır çünkü. Peygamberine bile çilesiz hayatı vaat etmemiştir ki çalışmadan bir sonuç elde edebilelim. Sabır ve takva, mü’minin azığıdır.

 
3. “Resûl size ne verirse artık onu alın, sizi neden sakındırırsa artık ondan sakının ve Allah’tan korkun.”
Resûlullah aleyhisselamın Sünneti’ne ittiba, en şümullü ahlak hareketidir. Müslüman; kültürünü, medeniyetini, değerlerini, çizgilerini, gelecek anlayışını, her anını Peygamberi’ne göre şekillendiren adamın adıdır. Ve O’ndan bize bir uyarı:
“Siz, sizden öncekilerin yoluna karış karış, arşın arşın uyacaksınız; hatta onlar keler deliğine girseler siz de onlara uyup o deliğe gireceksiniz.”
“Ya Resûlullah! Onlar Yahudi ve Hıristiyanlar mıdır?” diye sorduk.
“Ya başka kim olacaktır?” diye cevap verdi.”

 
Taklit, bu şekilde bir kişilik bozukluğu ortaya çıkarabilir. Üzerine beş beden bol bir elbiseyi giymek veya daracık bir kıyafetin içine sıkışmaya çalışmak gibi gülünç durumlar ortaya çıkarabilir. Ancak bu durum, Efendimiz aleyhisselam tarafından uyarıldığımız bir imtihan olarak önümüzde durmaktadır. Yabancı kültürlere boyun mu eğeceğiz yoksa İslam nizamını hayatımıza hâkim kılmaya mı çalışacağız, bu melekler tarafından yazılacaktır.

 
Mevcut kültürümüzün baskı ve zorlamalarla kaldırılmaya çalışılması, bir kültür buhranı ve kimlik bunalımı ortaya çıkarmıştır. Siyasetten modaya kadar bunun olumsuz etkilerini görmekteyiz. Anlamadan, dinlemeden edinilen kabulleniş’ler batılı da eleştirmeden, anlamaya çalışmadan kabul ve taklidi getirmiyor mu? Sözlerini, tınısını bile anlamadığı yabancı bir müziği neden dinletirler ki insana başka? Tabakta yemek bırakmak nasıl bizim kültürümüz olabilir?

 
Terk edilmiş olmalarına, silinmiş görünmelerine rağmen Müslüman’la sürüp giden İslami hasletlerin ve değerlerin bütün alanlarda yeniden filizlenip hayat bulmasını temin edecek tedbir ve uygulamalar, diğer bütün tedbirlere fark açacak bir iç dinamiğe sahiptir, diyor Cahit Zarifoğlu.

 

Fadime Altun / ElifElif “Dil ve Kültür” Bahar Sayısı (2017-1438)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54

Categories:

Comments are closed