03

 

Âlemlerin Rabbi olan Allah’a imanımız bizim adımızı “Müslüman” yaptı. Rabbimiz bizi kitabında “Müslümanlar” olarak isimlendirdi. Yani teslim olduk ilk olarak. Şartsız koşulsuz “peki ya Rabbi” dedik. “Oku” emrine teslim olduk, kâinatı okuduk Allah’ın adıyla. İlim için yollara düştük Ümmet olarak. Künyemiz ilim oldu.  Şüphesiz evvelimiz ilimdi “oku” emri gereği, ahirimiz de ilim olacaktır.

İlim denilince anladığımız sadece kitabî bilgi değildir. Biz ilmi kuşanmış bir ümmetiz. İlim bizde ete kemiğe büründü. Elbisemiz yoktu üzerimize ilmi giyindik, yuvamız yoktu yuvamız oldu, yemeğimiz yoktu ilim doyurdu bizi. Ana hasretiyle yandık ama ilimden ayrı kalmadık. Aklı hayrete düşürecek mesafeleri bir kelime öğrenme uğruna katettik. Kitabın öldürdüğü adam olur mu?  Biz ilim sevdalısı ümmet olarak kitapla can verdik. Kaç kitap okudun sorusuna biz: “falanca vilayetteki, falanca kütüphane” diye cevap verdik. Su oldu ilim içmeye kanamadığımız çünkü cennetin serabında kavrulmuştu yüreklerimiz.

Kuru kuruya asla değil bu çabalar… İlim bizim için makam, mevki, unvan değil!

Ümmeti Muhammed hiçbir zaman kısır hedefli olmamıştır. Biz yaptığımız her işi Rabbimizin rızasını kazanmak için yaparız. Varış yeri cennet olmayan hiçbir yola çıkmayız. Beraberinde amel olmayan ilmi, ilim değil, ahiret için kötü bir yük olarak görürüz. Bu yüzden herhangi bir unvan için değil amel etmek için ilim öğreniriz.

Bizim tabirimizle, ilim teori ise amel pratiktir. Pratiği olmayan bir meslek sahibine fayda sağlamadığı gibi, amelsiz ilim de sahibini kurtaramayacaktır.

Ebu Hureyre radıyallahu anhtan rivayet edildiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular: “Kim kendisi ile Allah’ın rızası aranan ilimlerden bir ilmi, dünya malından bir şey elde etmek için öğrenirse, kıyamet gününde cennetin kokusunu bulamaz.”                   

Bilgi hamalı değiliz

Biz Yahudiler gibi bilgi hamalı ümmet değiliz. Kur’an-ı Kerimde de Rabbimizin onları “kitap yüklü merkepler “olarak andığını görüyoruz.

“Kendilerine Tevrat’la amel teklif edildikten sonra, onunla amel etmeyenlerin hâli, ciltlerle kitap taşıyan merkebin hâline benzer. Allah’ın ayetlerini inkâr eden kavmin hâli ne çirkin!… Allah, zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.”

Bilgi amel getirmedikçe merkepten farkımız yok.  İlmi yudum yudum içip damarımızda kan hâline dönüştürmedikçe bu seviyeyi aşamayız. Biz bir bilip bir uygularız. Bu konuda Âişe radıyallahu anha Annemiz’in muhteşem bir tavrı var ki kulaklarımıza küpe yapmalıyız. İlim(!) için yapılan toplantılarda, derslerde aklımıza bu gelmeli ve kendimizi “acaba ne kadarı bana amel oldu, ne kadarı da ahirette aleyhime delil olacak” diye sorgulamalıyız.

“Amr bin Kays diyor ki Ata bana anlattı: Bir genç vardı, mü’minlerin annesi Âişe radıyallahu anhaya gider ve ona çeşitli sorular sorardı. O da bu gencin sorduklarına cevap verirdi. Yine günlerden bir gün, Âişe radıyallahu anhaya bu genç gelip soru sormuştu. Âişe radıyallahu anha  o gence: “ Ey oğulcuğum, acaba sen bundan önce işittiğinle amel ettin mi?” diye sordu. Genç: “Hayır, Allah adına yemin ederim ki etmedim, ey anneciğim.” dedi. Âişe radıyallahu anha da: “Ey oğulcuğum, o hâlde ne diye bizim ve kendinin aleyhine Allah’ın delillerini çoğaltıyorsun “  diyerek, o gence karşılık verdi.”  

 Kur’an ‘ı  okuyup öğrettiğimiz  hâlde ilim kaldırılır mı?

Ebu Derda radıyallahu anh rivayet ediyor:

“Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile beraberdik. Gözünü semaya dikti. Sonra: “Şu anlar, ilmin insanlardan kapıp kaçırıldığı anlardır. Öyle ki bu hususta insanlar hiçbir şeye muktedir olamazlar!” buyurdular. Ziyad İbni Lebid el-Ensari araya girip: “Bizler Kur’an’ı okuyup dururken ilim bizlerden nasıl kapıp kaçırılır? Vallahi biz onun hem okuyacağız, hem de çocuklarımıza, kadınlarımıza okutacağız!” dedi. Resûlullah da: “Anasız kalasın, ey Ziyad, ben seni Medine fakihlerinden sayıyordum. (Bak) işte Tevrat ve İncil, Yahudilerin ve Nasranîlerin elinde, onların ne işine yarıyor (sanki onunla amel mi ediyorlar)?” buyurdu. Cübeyr der ki: “Ubade İbnu’s-Samit’e rastladım: “Kardeşin Ebu’d Derda ne söyledi, işittin mi?” dedim. Ve ona, Ebu’d Derda’nın söylediğini haber verdim. Bana: “Ebu’d-Derda doğru söylemiş, dilersen kaldırılacak olan ilk ilmin ne olduğunu sana haber vereyim: İnsanlardan kaldırılacak olan ilk ilim huşudur. Büyük bir camiye girip huşu üzere olan tek şahsı göremeyeceğin vakit yakındır!” dedi.

Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “kıyamete yakın ilim kaldırılacak” derken Kur’an ilimlerinin kalkacağını değil, uygulayan mü’minlerin kalmayacağını ve yaşanmayan bilginin yazılı olmasının ya da ezbere bilinmesinin fayda getirmeyeceğini belirtiyor. Yahudi ve Hristiyanların ellerindeki kitaba rağmen dinlerini yaşamadıklarını söylüyor. Demek ki sadece kitaba sahip olmak, onu sürekli elinden ayırmamak yetmiyor. Hatta içindeki hükümleri ezbere bilmek insanı kurtarmıyor. Yahudiler ilimlerine rağmen amel etmeyen bir ümmetti. Bu yüzden kavimlerin en kötüsü oldular. Merkep seviyesine kadar alçaldıkça alçaldılar. Hıristiyanlar ise bilgisizce ibadet etmeye çalıştıkları için sapık bir ümmet oldular. Cahilliklerinden Allah’a şirk koştular. Biri ilimsizlikten diğeri ise ilme rağmen amelsizlikten dolayı Kur’an’ın dalâlet ehli olarak zikrettiği ümmet oldular. Bunun için Ümmeti Muhammed olarak ise biz,  ilim ile ameli birbirinden ayırmayız.

İlimden amele koşmak için…

  1. İlme bakış açımız önemli. Maalesef ilim denilince aklımıza üniversite eğitimi veya herhangi bir eğitim merkezi geliyor. Mesela; gerektiğinde abdesti öğrenmeyi, öğretmeyi ilim göremiyoruz. Önce bakış açımızı değiştirmemiz gerekiyor.
  2. Rabbimizin emirlerini ders, sohbet vs. olarak dinliyoruz fakat bana söyleniyor algısı oluşmuyor. Her yeni öğrenilen bilgide kendimizi test etmek gerekiyor.
  3. “İlim Rabbimize yaklaştıran mıdır?” sorusu gündemimizde yok. Her tür bilgiyi kolayca , süzgeç olmadan kabul edebiliyoruz. İlim aldığımız kişiler ne kadar ehil ve ne kadar ihlaslı düşünemiyoruz. Bu da karışık bir zihin oluşturuyor. Doğruluğuna inanamadığımız, sindirilmemiş bilgi bizi emin bir şekilde amele götürmüyor. Bunun içinde doğru kanaldan ilim öğrenmemiz gerekiyor.
  4. Ve en önemlisi niyetimiz Allah’ın rızasını kazanmak değil de belge, diploma, iyi bir iş imkânı olunca öğrenilenler amele dönüşmüyor. Çünkü amel için değil dünyevi kazançlar için öğreniyoruz. İlmi ibadet görüp Allah’ın rızasını kazanmak için öğrenmemiz gerekiyor.

İlmimiz amelimiz içindir

İlim imanımızın gereğidir. Biz imanımızın içini doldurmak için öğreniriz. Amelsiz iman ne kadar kuvvetlidir düşünmeliyiz. Bunun için bizim ilmimiz amelimiz içindir. Beraberinde amel getirmeyen ilim hamallıktır. Biz, bilgi hamalı bir ümmet değiliz. İlmin peşine düştüğümüz kadar amelin de peşine düşeriz. Çünkü sloganımızı Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin duasından öğreniyoruz:

FAYDASIZ İLİMDEN SANA SIĞINIYORUZ YA RAB!

 

Hediye Şen / ElifElif “Ailede İlim Özel” Bahar Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54 

 

 

Categories:

Comments are closed