Ramazan’a ulaştık elhamdulillah. Bu Ramazan’da farklı bir konu hakkında konuşalım. Ramazan ve ailemiz.

 

Ramazan, başlı başına bir rahmettir. Ramazan sabırdır. Cennete yakınlık, cehennemden azat olmaktır. Rabbin kullarının üzerine rahmetini sağanak sağanak bıraktığı bereket kapısıdır. Ramazan’da tüm insanları aynı heyecan sarar, aynı tatlı telaşlar var tüm evlerde. Rengin, ırkın, soyun, önemi olmadan bir olmanın adıdır Ramazan.

 

Tüm bu duygularla Müslümanlara düşen apayrı bir görev daha vardır ki, Ramazan’ı ailece yaşamak. Tüm aile bu bereketli aydan beraber nasiplenmelidir. En önemlisi de çocuklarımız ile beraber yaşamaktır Ramazan-ı Şerifi. Rahmandan gelen Ramazan ayı, tüm Müslümanlar içindir. Bu yüzden Ramazan’ı çocuklar olmadan düşünmek doğru değildir.

 

Ramazan ayı, aile olmakta bize güzel bir örnektir aslında. Çünkü her ne kadar oruç ibadeti, ferdi bir ibadet gibi görünse de toplumsal yönü de vardır.

 

Şöyle ki; oruçlu iken tüm uzuvlar mideyle beraber olur. Sadece boş kalan midemiz tepki göstermez. Tüm vücudumuz hatta ruhumuz dâhil bu duruma karşı tepkisiz değildir. Tam bir aile tablosu. Aynı zamanda oruçlu olan kimse empati kurabilir. Kendi hâlinden haberdar olan karşısındakinin de aynı hâlde olduğunu anlar ve davranışlarını da ona göre yapar.

 

Açlığımızda yoksullar akla gelir. Tokluğumuzda şükrümüz. Sadakalarla fakir-zengin bir olur, gönül gönüle. Teravihlerde konu-komşu hep beraber.

 

Ramazan ibadetlerinde aile olduğunun, bir olduğunun ve hepsinin temelinde yalnız Rabbini sevmek olduğunun farkına varmaktır. Şimdi bize düşen bu bütünlüğü evlerimizde ailece yaşamaktır. Dede-nine, hala-teyze, çoluk-çocuk hep beraber bir olmak. Yalnız Tek olana Celle Celaluhu layık olmak için yaşamak.

 

Ailece oturulan iftar sofraları. Günahsız yavruların, bir buseyle sahura uyandırılması. Çocuk oruçları. Sofra duaları, minik ellerin koca yüreklerindeki masum yakarışlar. Ramazan’ın her saniyesinden çocukları da nasiplendirmek.

 

Aile olmak, gerçek anlamda aile olmak; her Müslüman’ın yaşaması, yaşatması gereken bir haslettir. Tüm hâllerimizde aile olmamız gerekirken bu, Ramazan’da taçlandırılmalıdır. Çocuklarımızı Ramazan’ın güzelliklerinden uzak tutmamalıyız. Aksine onlara Ramazan’ı anlatmakla kalmamalı, yaşatmalıyız. Bazı anne ve babalar daha küçük diyerek Ramazan’ı çocuklardan uzak yaşarlar ya da buna bahane, dersleri olur ve oruç tutmalarına izin vermezler. Daha da fenası sıcak ve uzun günlerin vermiş olduğu yorgunlukla “Biraz rahat edeyim, biraz daha yatayım.” diyerek çocuklarını TV fitnesinin önüne hapsederler. Çocuk orda beynini köreltirken diğer yandan sevap kazanmanın peşine düşerler. Bu tam anlamıyla kaş yaparken göz çıkarmaktır. Böylece çocuklar çocukluğunu ÜÇ “T” (TV-Tablet-Telefon) karşısında tüketirler. Unutmayalım ki, tükenen yalnız çocukluğumuz değil geleceğimiz.

 

Bu yüzdendir ki, çocuklarımıza Ramazan anıları biriktirmeliyiz. Ramazan’ı onlarla beraber yaşamalıyız. İftarlarımız ayrı, sahurlarımız ayrı bir bereket kazanmalı onlarla.

 

Çeşitli aile sohbetleri, misafirlikler, sadakalar (çocuklarımızın elinden), iftarda ve sahurda misafir ağırlamak. Çocuk iftarları, oruç satın alma gibi Osmanlı’dan günümüze kalan güzel bir uygulama ile çocuklar oruç tutmaya özendirilmeli. Küçük hediyelerle, iftar ve sahurda onların seveceği yemekler ile gönüllerini kazanmaya çalışmalı. Beraber cemaatle kılınan namazlar ile namaz şuuru verilmeli. Teravihe beraber camiye gitmeli. Gitmek mümkün değilse evin bir köşesini mescit gibi hazırlayıp cemaat ile teravih namazı kılınmalı. Bunlar çoğaltılabilir uygulamalar. Yeter ki cennet meyvelerini Ramazan’dan uzak büyütmeyelim.

 

Ramazan ruhumuzun uyanışı olsun. Çocuklarımız Ramazan gelirken sevinsin. Biterken üzülsün. Ramazan’ı güzel anılarla dolduralım.

 

Bu Ramazan’ı geleceğe atılan bir yatırım gibi görelim. Selam ve dua ile…

 

Esra Sultan Gültekin / Sizden Gelenler – ElifElif Dergisi

Categories:

Comments are closed