Soru: Merhaba hocam. Günümüz dünyasının meşhur bir tabiri var. O da çiftler arası ten uyumu. Yani iki insanın fiziğinin, kokusunun, kimyasının uyma durumu özetle. Bazı gayri meşru hayat yaşayan insanlar, bunu evlenmeden önce bir deneyim yaşayarak bu uyumu anlamaya çalışıyorlar. Bizim gibi İslami değerlere göre yaşamaya çalışan insanlar için bu mümkün olmayacağına göre bu uyumu nasıl anlayabiliriz? Sizin ısrarla fiziksel beğeniye önem verin, önemseyin demenizin bir sebebi de bu mu? Bir de evlilikten beklentilerimiz ne olmalı gibi bir soruya, muhatabınızda öz bakım ve cinsellik becerisi arayın demişsiniz. Bunun için belki ilk görüşmede değil ama ikinci, üçüncüde ya da daha sonra muhatabımızsa, cinsellik hakkındaki fikirlerini sormalı mıyız? Yoksa bu konulara hiç girilmeden, iç güdülerimize göre bir karara mı varmalıyız? Kısaca karşı tarafta bu becerinin olup olmadığına nasıl karar verebiliriz? Hocam, bu zamana kadar hep cinselliğin erkeğin hakkı olduğunu ve hep kadın onu memnun etmek için uğraşmalı diye bilirdim. Sizin vesilenizle bunun karşılıklı bir hak olduğunu ve çekinmeden talep edilebileceğini öğrendim. Allah sizden razı olsun.

Mektup: Selamünaleyküm.
Değerli bacım, hepimiz kuluz; bilmediklerimiz, bildiklerimizden çok daha fazladır. Aciziz, Rabbimizin rahmeti olmasa bir tek nefes bile alamayız. Bunu bilerek yaşadığımızda ise dağların ağırlığı altında bile ezilmeyiz biiznillah. Böyle düşünebilmek, mü’min insan olmakla başka bir insan olmak arasındaki bariz farktır. Allah Teâlâ, hayatın sırlarını idrak edebilmeyi size de bize de müyesser kılsın. Birbirimize dualar edelim.

Evlilik konusu, ilk insandan beri insanoğlunun imtihan olduğu konuların, imandan sonraki ilklerinden biri olarak gelir. Bugüne böyle geldi evlilik, bundan sonra da böyle gidecektir. Kim ne yaparsa yapsın, hangi kanun getirilirse getirilsin, insan insan olduğu sürece durum budur. Bir tarafı düzeltildi derken diğer tarafı ezilecektir. O düzeltilecek öbürü ezilecektir. Böyle geldi, böyle gitmek zorundadır. Biz ise hayata, mü’min bakışı ile baktığımız için o çilenin ortasında bile huzur üretebiliriz. Zira bizim için asıl hayat, bu dünya hayatı değildir. İmtihan için bulunduğumuz yeri, imtihanın sonucu gibi göremeyiz. Rabbim yardımcımız olsun.

Değerli bacım,
Şu kuralları, sorularında geçen evlilikle alakalı konuyu hazmedebilmek için kanunlaştırabilirsiniz:

1- Evliliğin başlangıcı ve devamı, tam anlamı ile bir kaderdir. Hayatımızdaki her işimizin, aldığımız her nefesin bir kader olduğu gibi… Kader namına ne biliyorsanız, onu evliliğe uyarlayabilirsiniz. Hulasa olarak da kader şudur:
* İnsansın.
* Yapabileceğini yapacaksın.
* Sonra da senin için yazılmış olana razı olacaksın.

2- Evlilik, bütün beşeri yoğunluğuna rağmen neticede Rabbimizin, üzerinden bize sevap/günah yazdığı bir eylemimizdir. Evliliği sevap/günah kaynağı olarak görmemiz, mü’min olmamızın gereğidir. Düğün yapmamız, düğünde yemekler yenmesi, eşlerin hayat boyu keyifli ve zevkli anlar yaşamaları, bu ibadet olarak görülme gerçeğine engel değildir.

3- Evlilik, mü’min erkek ve kadın arasında olur. Bunu izah etmeye hacet yoktur. ‘Mü’min’ ile ‘mü’min gibi’ olanı da aynı tutamayız. Mevcut şartlarda ‘mü’min gibi’ olanlara, ‘mü’min’ muamelesi yapılarak oluşturulan evliliklerin faturasının dinimize mal edilmesi yanlıştır. Mü’minler, mü’mince yuvalar kurmalıdırlar ki imanın getireceği hayırları görsünler.

4- İman denkliğinden sonra ise en önemli şart, beğenme ve beğenilmedir. Beğenmeyi de FİZİKİ BEĞENME ile başlatmamız bir hayat gerçeğidir. Bunun aksi, suyu yukarı doğru akıtmak kadar çetin olur. Fiziki beğenmeye, cinsellik denebilecek boyutun girmesinde de bir sakınca yoktur; Hatta o, özellikle önemsenen nokta olarak tutulmalıdır. Evliliklerin başarısında/çöküşünde cinselliğin etki oranı, en yüksek oranlı etki noktalarındandır. Yaratılışımız böyledir, hayat böyledir. Babamız Âdem’den beri böyledir, böyle gidecektir. Hadiste zikredilen soy, mal ve dindarlık etkisi de elbette dikkate alınacaktır. Bunlar bir takva pratiği açısından dikkate alınır ama, bu zamanın nesli olarak bu tercihin içini doldurmada zorlanıldığını bilmeliyiz. Ne yazık ki, büyük büyük söz ve teşhirlerin peşinden cılız gerekçelerle perişan olmuş aileler oluşmaktadır.

5- Evlilikte iki şeyi unutmamak gerekir. Birincisi, erkek de kadın da Allah’ın kuludur. Asla biri diğerinin kulu değildir, öyle görülemez de. İkincisi ise şudur: Erkek ve kadının hakları/görevleri vardır. Bu haklar ve görevler, dinimizin belirlediği ölçülerle korunmuştur. Modern çağın baskısı ile bu görevler/haklar temelinden sarsıldığında, kaybeden hem erkek hem kadın olacaktır. Bu nedenle biz, dinimizin ölçülerini korumak ve en azından kendi pratiğimizde yaşatmak durumundayız. Aksi ise huzursuzluktur.

6- Evlilik kurumunun bugün en çok muhtaç olduğu bilgi desteği şudur:
Evlilik bir ibadet olarak görülüyorsa ki öyle görülmelidir, her ibadet gibi evliliğin de karşılığı tam olarak ancak Allah’tan alınabilir. Eşler birbirlerinden, haklarına riayet edilmesini bekleyebilirler, beklemelidirler de. Tam bir tatmin ise ancak Allah’ın verdiği ile mümkündür. Kadın veya erkek eşinden beklenti içinde olduğunda o beklentisini, ‘tam elde etme’ mantığı ile güttüğünde, hiçbir zaman ‘tam karşılık’ bulmayabilir. Esasen neyin ‘tam karşılık’ olduğu da sabit bir ölçü ile belirlenemez. Bu nedenle, kula hizmet de olsa ortadaki iş, karşılığını Allah’tan bekleyenler daha huzurlu yaşamayı becerirler. Namazımızın tam karşılığını nasıl cennette göreceksek, biiznillah evliliklerimizin karşılığını da cennetlerde göreceğiz.

Nureddin YILDIZ

Facebook

Twitter

Instagram

YouTube

Kaynak: Fetva Meclisi

Comments are closed