03

 

Kulluğun Başı ve Sonu

 
Her Müslüman’ın kulağına ezan okunur doğduğunda, sonra da adı konulur. İsminden önce başka bir isim yankılanır kulaklarında o küçücük yavrunun. İlk olarak onu yaratanın adını işitir. İkinci olarak da kulluk makamında Allah’tan başka kimsenin olmadığı şehadetini duyar. Aslında “Ne anlar ki küçücük çocuk o ilandan?” diye çok akıllıca(!) bir soru sormak mümkün iken hiçbir Müslüman bu soruyu sormaz, soramaz.

 
Çocuğa yapılan bu uygulama, onun hayata geliş mantığını yansıtır. İlk dakikalarından itibaren ne için yaşaması gerektiği aşılanmaya başlar. Bu haykırışın adı lailaheillallah’tır. Yani Allah’ın dışında hiç kimse otorite olamaz.

 
Ne enteresandır ki ölüm ile arasında saniyeler kalan kişiye de Allah’tan başka hiçbir ilahın olmadığı telkini yapılır. Sekerât hâlindekilere bu son anlarında özellikle lailaheillallah hatırlatılır. Böylelikle bir an olsun, Allah’ın olmadığı bir hâl, kulda yer bulmasın istenir. Dahası, son nefeslerinde Müslümanlığına zahiren şahit olunur.

 
Hayatın Adı

 
İşte mü’min için hayat, doğum ve ölüm arasında lailaheillallah ile başlayıp lailaheillallah ile yaşanıp yine Lailaheillallah ile bitmesi gereken mücadelenin adıdır. Beşikle mezar arasında ayakta kalması, canlı tutulması, hayat pratiği yapılması gereken en büyük gerçek; ‘kelime-i tevhid’dir.

 
İlk ve son işittiğimiz bu sözlerin mü’min kimliğimizin inşasında ve tamamlanmasında bir hatırlatma ve duyuru olduğu açıktır. İsteğimiz dışında, müdahalemizin olamadığı bir zaman diliminde gerçekleşir.

 
Rabbimiz’in bizden beklediği esas kulluk ise lailaheillallah’ı bilinçle yaşamaktır. Allah dışındaki her şeyin hayata karışmak için cirit attığı anların mü’mini olmaktır. Sözlerin yerini amellerin aldığı, kulaklarda yankılanan kelime-i tevhidlerden ziyade insanlığın gözleri önüne serilmiş bir tevhid şuuru gösterebilmektir.

 
Allah’a Ulaşmanın Yolu

 
Allah’a kulluk, Allah dışındaki vazgeçilemezlerin bünyeden atılmasıyla başlar. Şahsı ve toplumu berbat eden bütün pislikleri reddetmeden Allah’a ulaşmak mümkün değildir. Tertemiz su dolu bardak için tertemiz boş bardak gereklidir. Modasından, eğlencesinden, sporundan, yemeğinden, uykusundan, malından hatta ailesinden Allah’ın hatırı için vazgeçebilenler kulluğun tadını alırlar. Allah’a kul olmak için önce sol ayakla bir tekme lazımdır, uygulamada Allah yerine geçebilecek her şeye.

 
İslam’ın Altyapısı

 
Mekke’de on üç yıl bunun için mücadele vermiştir İslam. İmanı oturmamış bir dinin hükmüne de razı değildi Allah. Bu yüzden ne tesettür vardı Mekke’de ne de hac, ne devlet vardı ne de cihat. Başın örtüsünden önce başın içine müdahale etti Dinimiz. Çünkü aklı Allah’tan başkasında olanlar tesettürü de cihadı da anlamaya güç yetiremezler. Zihnini lailaheillallah ile yıkayanlara ise Medine’de devlet nasip eder Allah.

 
Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem çocuk denecek yaştakileri de dâhil olmak üzere ashabını böyle eğitti. Önce imanı öğretti onlara. On üç yıl iman aşısı yaptı. Lailaheillallah’ı hayatın sembolü hâline getirtti onlarda. Kur’an’ı öğretmeden kelime-i tevhidin şuurunu verince Kur’an’ı duyan ashabı, yeri göğü dolduran imanlarıyla Allah’a koştular.

 
Allah’ın Otoritesine Boyun Eğmek Farzdır

 
Vazgeçilmesi mümkün olmayan, tek ve bir olan Allah’tır. O’nun ne dediği kıymetlidir kul için. O’nun otoritesi dışında güç yoktur. Tam bir sevgi ve boyun eğme ile itaat ancak O’na yapılır. Hükümleri, yasakları, emirleri, zor gelse de daha iyisi ve güzeli olmayan, yerli yerinde kararlardır. Rızkı, nimeti, şifayı, hastalığı sadece O verir. O’nun dışında her şey bir gün yok olacak ve yeniden bizi diriltecek O iken, bir saniyelik hayat garantisi bile olmayan kul, başka kimin kontrolü altına girebilir ki!

Salih Eğridere / ElifElif “İbadet ve Kulluk” Yaz Sayısı (2016-1437)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54

Categories:

Comments are closed