08

 

Dünyada yaşamanın zorluğundan bahsedilen, etrafa umutsuz gözlerle bakanların çoğunluğu oluşturduğu, herkesin birbirinden meşgul olduğu(!) bir zamanda yaşayanlarız. Her geçen günün, dünü gölgesini bırakacak gelişmelerle geldiği, gittikçe elimiz altındakilerin arttığı ve imkânsızlığın zaman geçtikçe imkânsız hâline getirilmeye çalışıldığı bir asırdayız.

 
Yüzeysel bakıldığında, bir yandan her şeyin yolunda gittiği bir çağda olmamızla birlikte bir yandan da eksikliğini yaşadıklarımızdan kaynaklanan bir boşluğun içerisindeyiz. Yoğunluklarımız içerisinde nefes alacağımız, bize huzur verecek alternatiflerin arayışındayız. Bu karmaşanın içerisinde yorgunluktan bir nebze olsun arınmak için açtığımız bu kapının karşısında özellikle bu asırda bariz bir şekilde ortaya çıkan ve zamanın etkisiyle bir sektör hâline gelmeye başlamış bir kavram doğdu: “Eğlence!”

 
Adı anıldığında hayatın akışından bizi sıyıracak bir kelime olarak hatıra gelen bu kelimenin üzerinde durmak gerek. İnsan için bulunduğu fıtrat gereği ihtiyaç olan “eğlence” kavramı bugün farklı boyutlarıyla karşımıza çıkmakta.

 
Bugünün insanının özgürlük anlayışının gittikçe sınırsızlaştırıldığı bir tabloda, eğlenceden anlaşılan değerler de farklılaşmış durumda. İşlerinin yoğunluğundan kurtulmak için(!) modern çağın devleri hâline gelen alışveriş merkezlerini dolduran insanların ne kadar rahata kavuştuklarına kafa yormak gerek. İnsani ilişkilerin bile maddi kazançlar üzerinde kurulmuş olduğu bugün, yoğunluğun verdiği sıkıcılıktan kurtulmak adına oksijenin bile zor bulunduğu kalabalık caddelere nefes almaya çıkmanın(!) eğlenceli yanının neresi olduğu sorgulanması gereken konular arasında yer almakta.

 
İçerisinde bulunduğumuz, kimliğimize yamalanmaya çalışılan sistemin önümüze koyduğu “eğlence araçları ve mekânları” ne kadar o boşluğumuzu dolduruyor, yoksa bizi kısa bir süreliğine avutuyor mu?

 
Gün geçtikçe rahatlama ve iyileşme vadeden araçların geliştirilmesinin, susması için ağzına aniden verilen emziğin etkisiyle susan çocuk misali, hayatın karmaşasından yorulan bünyeleri avutmak için kurulan büyük oyuncaklar olup olmadığı, düşünmek zorunda olduğumuz bir gerçektir.

 
Anne babalarını bir kenara bırakan gençlerin, eğlenmek uğruna çılgınlık olarak nitelendirebileceğimiz işleri yapmaları buna da “adrenalin” demeleri eğlence anlayışının yanlış bir eksende ilerlediğini göstermekte.

 
Aynı ev içerisinde birbirlerinin yüzüne bakmayan insanların gerçeklik taşımayan, kurgudan oluşan görüntüler önünde kahkahalara boğulduğu, bunu eğlence olarak nitelendirdikleri bir anlayış içerisinde büyük oyuncaklarla oynatılan büyükleriz. Kumandanın tuşuna basmasıyla birlikte gerçek hayata dönen, fakat o sanal âlemden sıyrılmakla beraber hayal kırıklığı yaşayan yığınların gün geçtikçe arttığını görmekteyiz.

 
Son zamanların olmazsa olmazları hâlini alan, eğlence olarak nitelendirilen; belli isimlendirmelerle ayarlanan ve kutlanan günler, geceler bize paket mutluluklar sunmakta. Büyük masraflar altına girerek kendimize organize ettiğimiz eğlenceler, bizi kısmi olarak teselli etmekten öte götüremiyor. İnsanların birbirini duymayacak kadar gürültülü ortamlarda ruhlarını gıdalandırma(ma)k(!) için bulundukları mekânlar ne yazık ki sonrasında kötü haberlere neden olmak dışında bir sonucu ortaya çıkarmıyor.

 
Yaz için ayarlanmış olan tatil programlarının tüm senenin yorgunluğunu atmak adına sınırsızca eğlenilebilecek zaman dilimleri olarak görülmesi, farklı gezilerin düzenlenmesi ve bu şekilde dinlenmenin, eğlenmenin sağlanmasının düşünülmesi bugünkü zihniyetin ortaya çıkardığı sonuçlardan biridir. Kısa bir müddet için varını yoğunu verdiren bu zavallılık hâline “eğlenmek” diyoruz ne yazık ki.
“Hayatta bir kere oluyor canım.” cümlesi de eğlence konusu konuşulurken kulaklarımızda yankılanan bir ifade olsa gerek. Organize edilen düğün törenlerinde ebedi bir mutluluğa kavuşulmuş gibi kutlamaların yapılması, külfetli sofraların kurularak yapılan israfın boyutu düşünülmeden hareket edilmesi ve bunun eğlence olarak adlandırılması sürüklenişimizin boyutunu acı bir şekilde anlatmakta değil mi?

 
Gün geçtikçe her şeyin sanal hâle geldiği bu asırda eğlencenin de sanallaştığı bir dünyada yaşıyoruz. Önüne geçtiği elektronik bir alette gördükleriyle, izledikleriyle eğlenen, yanındaki ile muhabbet etmemesine rağmen sanal ortamda dostluklar kurarak zihnini dağıtan insanlar topluluğu gittikçe artmakta.

 
Hayatın hızla yaşandığı, insani ilişkilerin erimeye yüz tuttuğu ve insanın böyle bir kıskaçta sıkıştığı bugün, efkârına teselliyi anlamını bilmediği melodileri dinlemekte bulan, en son tutunulacak zehir; sigaraya tutunan bir neslin içinde eğlence anlayışının nasıl bir boyuta gelmiş olduğu aslında gözler önünde.

 
Bütün bunlar olurken, bu hareketlilik esnasından bizden kopan parçaların olup olmadığını fark edebiliyor muyuz? Mutluluğu yakalamak, eğlenmek, içinde bulunduğumuz yoğunluğa bir anlık dur demek hakkımız olmasıyla birlikte bunu ne oranda ve ne şekilde yaptığımız önemli noktalardan biri değil mi?

 
Özgürlüğün; insanın istediğini sınırsızca yapması olarak tanımlandığı bu zamanda eğlence yolları olarak ortaya çıkarılanlar bu ihtiyacımızı gerçekten karşılıyor mu yoksa bir anlık kendimizi avutmayı mı hedefliyoruz?

 
Asıl tutunmamız gereken kökleri unuttukça üst taraftaki dalların bizi savurmaktan başka bir noktaya taşımayacağını aslında fark etme zamanındayız. Yaşadığımız zamanın ortaya koyduğu aslında insan üzerinden sermaye elde etmek için “eğlence” adı altında yapılan isimlendirmeler üzerimizde susturucu görevi görüyor.

 
Bu zamanın artık çocuk olmayan büyük insanlarına da oyuncaklar üretiliyor. O oyuncaklarla oyalandıktan sonra asıl sekinet unsurlarımız bulanıklaşıyor. İrademizi elimizde bulundurmadan hareket edişimizin adı her seferinde kaybetmek olarak karşımıza çıkıyor. Eğlenirken bile kendine göre hareket edemeyen bir nesil için özgürlük ifadesinden ne kadar bahsedilebileceğini düşünmemiz gerekmiyor mu?

 
Sınırlı limitlerle önümüze sunulan eğlence anlayışları, aslından koparılan bir yaprak misali insanı özünden soyutlamaktan başka bir şey yapmıyor. Asıl tutunacağımızın, bizi var eden güç olan Rabbimiz ve O’nun işaret ettikleri olduğunu unuttuğumuzda başkalarına teslim olmuş bir ömür geçirmekten öte geçemiyoruz.

 
Eğlence adına her türlü melaneti mübahlaştırmayı uygun gören zihniyetin hâkim olduğu günümüzde irade gücümüzün zayıflatılması bu durumu ortaya çıkaran etkenlerden en büyüğü konumunda. İnsanları eğlenme adı altında kısa vadede devam edecek isimlerle oyalamanın sonuçlarını hiç iç acıcı olarak göremiyoruz ne yazık ki.

 
Şeytanın her zamana ait oyunları olduğu gibi bugünün büyük insanlarına da büyük emzikler üretmiş olduğu dikkatten kaçmayacak bir husus olmalı. Bir sürelik avunmalara değil ebedi mutluluğa ve rahatlığa kavuşmayı murat edenler şu bir yudumluk dünya hayatında o emziklerin yoksunluğunu çok da hissedecek değillerdir. Ama diğerleri tadını alamadığı emziğin yalancılığıyla yüzleştikleri an büyük bir yıkıma uğrayacaklardır.

 
Eğlence anlayışının da zamane oyuncaklarına takıldığı ve tiryakilik boyutuna taşındığı bu zamanda eğlencesini Rabbi’nin rızası doğrultusunda şekillendiren, kendisini ebediliğe taşıyacak yer olan cennet dışında tiryakilik bulundurmayanlardan olmak gerek. Yoksa dönüp biraz çevremize bakacak olsak emziğini bırakamayan yığınların olduğunu fakat aslında onların da hiçlikten başka bir şey elde etmediklerini göreceğiz. Peki, şimdi zamanın büyük emziklilerinden olmamak adına kimliğimize dönüp yenilenen bir irade anlayışıyla şahlanmamız gerekmez mi? Varsın bu sorunun cevabı da herkesin kendisine kalsın.

 

Büşra Sevimli / ElifElif “Bayram,  Eğlence ve Tatil Ahlakımız” Yaz Sayısı (2015-1436)

Elifelif İrt: (0212) 417 7775 – (0212) 418 32 54 

Categories:

Comments are closed